Market, depo, kurye, mağaza, AVM çalışanları... Çoğu üniversite mezunu. Birçok yeteneğe sahip insanlar geleceksizliğe mahkûm bırakıldıkları için, ailelerine bakmak zorunda kaldıkları için, işsiz kalmamak için, üniversiteyi bitirebilmek için ya da kredi borçları sebebiyle ilk ve en hızlı buldukları işe başlıyorlar. Sorunlarını ve taleplerini kimi zaman bir rap şarkıyla, kimi zaman da üzerinde "sömürü var" yazılı tişörtleriyle iş yerine giderek yaratıcı şekilde dile getiriyorlar. Genç, yetenekli, dinamik, kadın çalışanların yoğunlukta olduğu bu sektör mahallemizde, sokağımızda, üniversitemizde bir kentin her yerinde karşımızda duruyor.
Pandeminin tüm dünyayı sarmaladığı bir yılın sonuna doğru geliyoruz. İşçilerin, kadınların, gençlerin, halkın omuzlarına yıkılarak idare edilmeye çalışılan sözde “yeni normalde” yaşamaya çalışıyoruz. Bu sefer mücadele konusu tam anlamıyla hayatta kalmak… Karantina döneminde iktidarın “Evde kalın” çağrılarına sağlık, gıda, enerji, temizlik, lojistik, ulaştırma, perakende gibi sektörlerde çalışan birçok işçinin dahil edilmediğini hatırlıyoruzdur. Şirketlerin ciroları artarken işçilerin çalışma saatleri uzadı, koşulları ağırlaştı, işçi sağlığı ve iş güvenliği yok sayıldı.
Fiziksel mesafede olsak da aklımızı karantinaya almamıştık. Market, kargo, depo, kurye işçilerinin sorunlarına hep birlikte şahit olduk. 15 saati bulan çalışmalar, COVID-19 çıkan mağazanın dezenfekte edilmediğini, evlere servis uygulanmasının başladığını, iş tanımının ortadan kalktığını, sokağa çıkma yasağının yurt genelinde uygulandığı hafta sonunda bile işçilerin gizlice çalıştırıldığını gördük. Az insan çok iş mantığıyla işçiler her işi yapıyor ve işten çıkartmaların yasaklandığı dönemde dahi istifaya zorlandılar. Uzun saatler çalışmanın yanı sıra iş arkadaşlarıyla ve müşterilerle yakın mesafelerde bulunmak zorunda kaldılar. Çalışırken kişisel koruyucu ekipman (maske, siperlik, vs) sağlanırken çoğu zaman bir buçuk metrelik fiziksel mesafeye dikkat edilmedi. İşe gidiş gelişlerde ise servis imkânı sağlanmayan işçiler dolmuş ve belediye otobüslerini kullanırken yine salgına/virüse maruz kaldı…
Yaşanan gasplar, işten çıkarmalar, ellerinde yüklü alışveriş torbalarıyla evlere yapılan servisler derken işçiler yaşadığı sorunları sosyal medya üzerinden teşhir etmeye başladılar. Karantina döneminde sınıftan sosyal medyaya yansıyan bu görüntülerin ardından işçiler Twitter hesapları açarak örgütlenme çağrıları yapmaya başladı. Şok Market işçilerinin evlere servis uygulamasını protesto ettiği “Yeter Şok” kampanyası ile başkaldırış büyüyordu. Bu çalışmayla bir yandan diğer market işçilerine ulaşırken bir yandan market müşterilerinin de market patronlarına karşı tavır alması sağlanıyordu… Twitter’da tüm market işçilerinin yan yana geldiği market işçileri hesabı kurularak işçiler kendi aralarında fiziksel mesafeli bile olsa iletişim ağları oluşturdu. Karantina döneminde sosyal medya büyük bir iletişim ağı, örgütlenme aracı olarak karşımıza çıkmıştı. Yıllardır kadınların erkek şiddetini görünür kıldığı sosyal medya sınıfın sesi haline gelmişti. Market işçisi Nergis’in geçtiğimiz günlerde anlattığı gibi işçiler markette yaşadığı herhangi bir sorunda veya hak gaspında hızlıca iş arkadaşlarıyla görüşüp sonra müdüre giderek itirazlarını/taleplerini dile getiriyorlardı. İşyeri bazlı gelişen bu itirazlar sayesinde yeri geldi çalışma saatlerini kısalttılar, yeri geldi virüse karşı alınan önlemleri arttırdılar, yeri geldi ikramiye aldılar.
Karantina dönemlerinin ardından “yeni normal”de de yine korunan sermaye sahipleri oldu. Kurye işçileri sadece bir maskeyle korunarak evlere servise gidiyor, kazalar geçiriyordu. Depolarda korona çıksa da işçi karantinaya gönderiliyor ama depo kapanmıyordu. Market çalışanları iş tanımları olmadan her işi yapmak zorunda kalıyordu. 59 yaşındaki satış müdürü Manoel Moisés Cavalcante, 14 Ağustos’ta Brezilyanın Recife kentindeki Carrefour mağazasında kalp krizi geçirerek öldü. Fakat mağazanın açık kalması için çalışanın cesedi yerde bırakılıp üzeri şemsiyelerle kapatıldı. İşçiler ise çalışmaya zorlandı. Koronavirüsünün bulaştığı depo işçisi Mahir Albayrak, tedavisi devam ederken tazminatsız bir şekilde işten çıkarıldı. Değer göremediğinden, yaşamın yoruculuğundan, kendine yabancılaştığından bahsederek hayata veda eden 18 yaşındaki Furkan Celep bir kargo işçisiydi. Nergis Dokman “COVID-19 bir işçi hastalığı” diyerek şubesinde yaşadığı sorunları Twitter’dan anlattı; Migros tüm yükü işçinin omuzlarına atarak, işçisini hukuki yaptırımla tehdit etti. Zorunlu hizmetleri veren sektörlerde koronanın ilk günlerinden beri çarklar hep dönüyor. Kısacası iktidar sahipleri sermayeden yana olarak işçilerin yaşam hakkına saldırmaya devam ediyor.
Bu vahşi düzenin işçiye düşman, gence, kadına düşman yönü COVID-19 ile görünür hale geldi. İşçileri örgütlenme yeteneği, sınıf öfkesi barındıran alanlarda açığa çıktı. Market, depo, kurye, mağaza, AVM çalışanları… Çoğu üniversite mezunu. Birçok yeteneğe sahip insanlar geleceksizliğe mahkûm bırakıldıkları için, ailelerine bakmak zorunda kaldıkları için, işsiz kalmamak için, üniversiteyi bitirebilmek için ya da kredi borçları sebebiyle ilk ve en hızlı buldukları işe başlıyorlar. Sorunlarını ve taleplerini kimi zaman bir rap şarkıyla, kimi zaman da üzerinde “sömürü var” yazılı tişörtleriyle iş yerine giderek yaratıcı şekilde dile getiriyorlar. Genç, yetenekli, dinamik, kadın çalışanların yoğunlukta olduğu bu sektör mahallemizde, sokağımızda, üniversitemizde bir kentin her yerinde karşımızda duruyor. Bu yaratıcılığın bir kez daha hatırlanması adına market işçilerinin söyledikleri şarkı sözlerinin bir kısmı ile yazıyı sonlandıralım:
Sesimiz birleştikçe yükselecek
Patronlara gücümüzü gösterecek
Sermayenin arkasında saklananlar
Vicdan size iyi gelecek!
*Bu yazı geçtiğimiz günlerde intihar eden 18 yaşındaki kargo işçisi Furkan Celep’e ithaf edilmiştir.