Ücretin siyaseti

Asgari ücret görüşmelerinin yaklaştığı bir süreçte sınıf hareketinin, devrimci muhalefetin ayaklarını basabileceği zeminin yapısını, hareket dinamiklerini ve çeşitli olasılıkları değerlendiren, “ücretin siyaseti” üzerine yeni bir e-dergi’yle karşınızdayız

Editörden 22 Kasım 2021

Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu ücret gelirine bağımlı olarak yaşıyor. 20 milyon ücretli, 8 milyon işsiz, 9 milyon kayıt dışı çalışan ve yüzde 93’e ulaşan kentleşme oranı ile Türkiye artık bir kentli ve ücretli emekçiler toplumu.

Kırın çözülmesi, ücret bağımlılığını da artıran bir etmen olarak proleterleştirme sürecinin bir çarpanı olarak rol oynadı. Kentte emek gücünü satarak yaşayan bir işçinin köyden gelecek erzağı yok artık. Toplumsal hizmetlerin özelleştirilmesi ve bütün hayatı kuşatan metalaştırma nedeniyle, ücret meselesi daha da yakıcı ancak geçim mücadelesi ücret meselesiyle sınırlı olamayacak kadar çok boyutlu.

Ücretli oranı bu kadar yükselirken ücret düzeyleri de bir o kadar aşağı çekiliyor. Ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 50’si asgari ücretin en fazla yüzde 20 fazlası ve altında bir ücrete çalışırken bu oran kadınlarda yüzde 60’ı buluyor. Özel sektörde çalışanlara bakıldığında ortalama oran yüzde 60 olurken özel sektördeki kadınlarda yüzde 75’i buluyor.

Bir yandan ücretlendirilerek piyasaya dahil edilen bir yandan da ücreti ödenmeyerek maliyetleri aşağı çeken bakım emeğine yönelik politikalar, göçmen politikası, pandemi yönetimi, enflasyonist yönelim, kuralsız çalışma biçimleri, işçiler için sonu gelmeyen OHAL, diplomalı işsiz üreten eğitim sistemi dahil pek çok faktör Türkiye’yi sermaye için bir ucuz emek cennetine çevirme hedefinde ortaklaşıyor.

Milyonlarca insanın ücret dışında bir geçim kaynağından mahrum olduğu ve ücret düzeylerinin bu denli düşük olduğu bir dönemde bu gerçeklik, elbette toplumsal hareketliliğin de karakterini belirliyor. Türkiye işçi sınıfı büyük ölçüde örgütsüz olsa da ücret ve geçim meselesi etrafında muazzam bir dip hareketliliği yaşanıyor.

Asgari ücret görüşmelerinin yaklaştığı bir süreçte, bu gerçekliğe mercek tutacak ve yeni dönemde devrimci muhalefetin ayaklarını basabileceği zeminin yapısını, hareket dinamiklerini ve çeşitli olasılıkları değerlendiren, “ücretin siyaseti” üzerine yeni bir e-dergi’yle karşınızdayız.

Bu e-dergi’de ücret mücadelesinin hem gündelik karşılıkları hem de değişen politik anlamı üzerine tartışmaların yanı sıra meseleye farklı perspektiflerden yaklaşan ve yer yer birbiriyle tartışan yer yer de birbirini bütünleyen katkılar sunan akademisyen, araştırmacı ve iktisatçılarla yaptığımız söyleşileri ve mücadelenin öznelerinin özgün pratiklerine dair katkıları bulacaksınız.

Tankut Serttaş, “Sınırlarına dayanmış kapitalizmde ücret mücadelesi” başlıklı yazısında, sermayenin birikim dinamiklerinin belirli sınırlara ulaşmasının, ücretlerin artırılması, çalışma şartlarının daha insani koşullara getirilmesi, yoksulluğun ve hayat pahalılığının önlenmesi gibi mücadelelerin sistem karşıtı politik mücadeleler halinde kurgulanma potansiyelini nasıl etkilediğini tartışıyor.

Ergün İşeri, “Asgari ücret tartışmaları: Değişen bir şeyler var ama…” başlıklı yazısında Asgari Ücret meselesini abecesi ile ortaya koyduktan sonra, iktidarların uzun süre boyunca işçi sınıfını manipüle etme ve rıza üretmede başarılı biçimde kullandığı bu gündemin 2022’ye giderken neden daha yakıcı bir hal aldığını ve işçi sınıfının bu değişimi değerlendirme imkanlarını tartışıyor.

Ali Ergin Demirhan’ın sorularını yanıtlayan Bekir Ağırdır, sınıfsal kutuplaşmanın kültürel kutuplaşmanın önüne geçtiği tartışmasından başlayarak, bu kaymaya yol açan değişim dinamiklerinin ne olduğu, bunun ölçülebilir toplumsal yansımaları, mevcuda itirazın ve yeniye dair arayışın özel olarak hangi kesim içerisinde ve hangi alanlarda yaşandığı üzerine, araştırma sonuçlarıyla desteklediği tespitlerini paylaşıyor.

Tankut Serttaş’ın sorularını yanıtlayan Metin Özuğurlu, işçi sınıfının sorunlarının siyaset gündeminde uzun süredir hiç olmadığı kadar yer aldığı mevcut politik atmosferin dinamiklerine, işçi sınıfının siyasete katılım biçimlerine, sosyalist siyasetin böyle bir atmosferde hangi zemine ayaklarını basacağına dair görüşlerini paylaşıyor. Özuğurlu, geleneksel sendikaların ve sosyalist hareketlerinin krizine de değinerek yeni süreçte sınıf siyasetinin nasıl kurulabileceğine dair önermelerde bulunuyor.

Krizin niteliğine, sermaye stratejilerine ve bunun karşısında işçi sınıfının neler yapabileceğine dair her ikisine de benzer soruları yönelterek yanıtlamalarını istediğimiz Ümit Akçay ve Mustafa Sönmez ise nüanslar içeren bakış açılarıyla okura sesleniyor. Akçay sermayenin farklı fraksiyonlarının önerdikleri programlara yedeklenmeden alternatifleri geliştirmek gerektiğini vurgularken, Sönmez mevcut iktidar karşısında belli bir noktaya kadar geniş bir ittifak içinde hareket edilebileceğini ancak bununla yetinmeyen bir programla devam edilmesi gerektiğini söylüyor.

Menderes Tutuş, bugünün pandemi toplumundan veba salgını dönemindeki sınıf mücadelelerine bir bakışla, toplumsal ve siyasal hayatın sarsıcı biçimde değiştiği bu dönemde proletaryanın rolünü vurgulayan dair zengin tarihsel örnekler sunuyor: “Salgınların öncü devrimcilerinin 21. yüzyıl komünistlerine aktaracak en önemli dersi nedir diye soracak olursak: En imkânsız koşullarda en radikal devrimci çözümlerin peşine düşülmesi gerektiğidir.”

Ozan Cırık’ın Erkan Kıdak’la esnaf kuryeler üzerine söyleşisinde “Kendi işinin patronu ol” aldatmacasını, Tankut Serttaş’ın DİSK Tekstil’in tartışmalı biçimde görevden alınan eski bölge temsilcisi Mehmet Türkmen ile söyleşisinde Antep’te Suriyeli ve Türkiyeli işçilerin ortak mücadele deneyimini, Öğretmen Sendikası’ndan Eda Efil Aksoy’un yazısında özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin “taban maaş” kampanyasını, DİSK Enerji Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin’in yazısında enerji işçilerinin sarı sendikaya isyanın ardında yatan ve onları diğer toplumsal mücadele dinamikleriyle yakınlaşmaya iten “ücret ve geçim” mücadelesini, Toplumsal Hukuk’tan Avukat Barış Barışık’ın yazısında ise imtiyazlı imajının ardında ciddi bir yoksulluk gerçeği barındıran ücretli avukatlık olgusunu bulacaksınız.

Kapakta ise Giuseppe Pellizza da Volpedo’nun İşçilerin Yolu tablosunda başlayan yürüyüşü bugünün proletaryasıyla sürdüren Burkay Serttaş’ın tasarımını görüyorsunuz.

Emek veren, görüşlerini paylaşan herkese teşekkür ediyor, iyi okumalar diliyoruz…

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol