Reformun sınırları

Kesin olan şey, İnsan Hakları Eylem Planı olarak adlandırılan ve içeriğini henüz bilmediğimiz müstakbel yasal düzenlemelerin, bizzat iktidarın sebep olduğu insan hakları problemlerine dair çok az şey içereceğidir

Tonguç Cankurt 04 Aralık 2020 SAYI 5

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 2020-2021 Adli Yılı açılış törenine katıldı. ( TCCB / Murat Çetinmühürdar – Anadolu Ajansı )

Önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasının zorunluluğunu ve hakimlere adaletli olmaları gerektiğini hatırlattı, sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ekonomi reformuyla birlikte hukuk reformunun da gündemde olduğunu söyledi. Onları izleyen Bülent Arınç, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğini belirterek çıtayı yükseltti ama Erdoğan’ın hışmına uğradı.

Erdoğan’ın açıklamaları, İnsan Hakları Eylem Planı adı altında bazı yasal düzenlemelerin Aralık ayı içinde meclise getirileceğini gösteriyor. Erdoğan’ın ifadelerine göre hukuk reformu, 30 Mayıs 2019 tarihinde bir törende açıklanan ve ardından bir kısmı 17 Ekim 2019 tarihinde TBMM’de kabul edilen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Hakkında Kanun ile yasalaşan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin bir parçası olarak düşünülüyor. Biraz hatırlamakta fayda var. Erdoğan tarafından bir tören ile açıklanan bu belge, “Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi”, “Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığının geliştirilmesi”, “İnsan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması”, “Performans ve verimliliğin artırılması”, “Savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması”, “Adalete erişimin kolaylaştırılması ve hizmetlerden memnuniyetin artırılması”, “Ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması”, “Hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması”, “Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması” başlıklarıyla 9 amacı içinde barındırıyordu.

Birden fazla kez yapılmış temel atma törenlerini andıran törende bu başlıklardan hiçbiri, Erdoğan’ın “Avukatlara yeşil pasaport verilecek” sözleri üzerine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun ellerini kaldırarak canhıraş alkışa başlaması kadar gündem olmamıştı. Bugüne kadar, bazı suçlarda seri yargılamaya geçilmesi, avukatlık sınavı, hakimlik-savcılık mülakat kurullarının yeniden düzenlenmesi, KHK’lilere pasaport iadesi, erişim engelinin belli içeriklerle sınırlanması (sözde tabii ki) gibi yasal düzenlemelerle sınırlı olarak hayata geçen strateji belgesinin en önemli başlıklarından birinin İnsan Hakları Eylem Planı olduğu, henüz 2019 yılının aralık ayında Adalet Bakanı tarafından duyurulmuştu.[1] Buna göre amaç “hak ve özgürlüklerin geliştirilmesiydi.”

Ancak strateji belgesinin kabul edilmesinin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen henüz İnsan Hakları Eylem Planı’nın ne olduğunu bilen yok. Buna muhtemelen Adalet Bakanı’nın bizzat kendisi de dahil. AKP’nin 18 yıllık iktidarı boyunca “geliştirmekten” vazgeçmediği bir şey varsa o da sanırım özgürlükler. Bitmek bilmeyen bu “reform” sürecini bugün anlamlı ve özel kılan tek şeyin ona eşlik eden ekonomik alandaki reform sloganları olduğunu hatırlamak gerekiyor. Üstelik iktidar cephesinde, ekonomik reform ile hukuk reformunun aynı şey olup olmadığına dair bir kafa karışıklığı bulunduğunu da unutmamak lazım.

Erdoğan bir süre önce şu ifadeleri kullanmıştı: “Önümüzdeki günlerde ekonomik hayatın tüm paydaşlarıyla da çalışılarak İnsan Hakları Eylem Planı taslağına son hali verilecek.” Adalet Bakanı Gül de benzer bir şekilde yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklimin hukuk devleti olduğunu belirtmişti. Acaba Bahçeli de “Demokrasi ve hukuk alanlarında sağlam ve sağduyulu hamlelerle muhteşem bir kalkışın yaşanacağını düşünüyorum” derken aynı şeyi mi düşünüyordu, yoksa reformun sınırlarının, meclisteki mevcut denklem sebebiyle ancak kendisi tarafından belirlenebileceğini vurgulamak mı istiyordu; bunu halen tam olarak bilemiyoruz. Kesin olan şey, şu an reformun ekonomik alanla ilgiliymiş gibi ele alındığı. İktidara yakın yazar Abdülkadir Selvi de son yazısında strateji belgesi doğrultusunda düzenlemelere gidileceğini ifade etse de bu alana dair söyleyebildiği tek somut şey, yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymalarının zorunlu hale getirileceği. Halbuki Anayasa’nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararlarına zaten uymak zorundalar.

Adı İnsan Hakları Eylem Planı ama

Ekonomideki belirsizliklerin, Erdoğan ve ekibini “yabancı sermaye hukuk devleti varsa gelir” tezine ittiğini söylemek mümkün. Bu tezin ne kadar geçerli olduğu, insan haklarının gelişimi ve burjuvazi arasındaki tarihsel ilişkinin incelenmesiyle birlikte başka bir yazının konusu olabilir. Ancak kesin olan şey, İnsan Hakları Eylem Planı olarak adlandırılan ve içeriğini henüz bilmediğimiz müstakbel yasal düzenlemelerin, bizzat iktidarın sebep olduğu insan hakları problemlerine dair çok az şey içereceğidir. Örneğin paket, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Artun-Güvener/Türkiye kararı ile Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun Eski Türk Ceza Kanunu’ndaki karşılığı olan 158.maddesi üzerine yaptığı eleştiriyi dikkate alarak artık bir yargı terörüne dönüşen ve şüpheli/sanık sayısı bazı illerimizin nüfusunu geçen Cumhurbaşkanına Hakaret suçunu kaldıracak mı? İktidara muhalif her türlü gösteriye yönelik polis terörü sona erecek ve sol düşmanı azılı Güvenlik Şube Müdürleri, sokakta göreli bir özgürlük mü sağlayacak? AKP’li/MHP’li hakimler tarafından verilen, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göz göre göre aykırı pek çok mahkeme kararının nasıl önüne geçilebilir ki? Mesela Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 2020 yılı Ocak ayında, Hakim ve Savcıların Derece Yükselmesi Esaslarına İlişkin İlke Kararı’nın yükselme esaslarını düzenleyen 6. Maddesine “Yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkeleri temelinde; AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nce incelemelerde ihlal kararına sebebiyet verip vermedikleri, neden oldukları ihlalin niteliği ve ağırlığı ile ilgililerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve anayasa ile teminat altına alınan hakların korunması konusundaki gayretleri” cümlesini eklemesinin ne faydası oldu? Bu süslü ifade, Akın Gürlek’in meslekte emin adımlarla yükselmesine engel olabildi mi? AİHM kararının ardından Selahattin Demirtaş’ın tahliye olmasını “karşı hamlemizi yaparız” diyerek engelleyen Erdoğan, yargı bağımsızlığına nasıl teminat olabilir?

Sorular çoğaltılabilir. Nitekim Türkiye’nin son birkaç yıllık tarihi, yargının AKP-MHP koalisyonunun elinde nasıl acımasız bir silaha dönüştüğünü gösteren örneklerle dolu. Erdoğan şu an, koalisyonun ve başkanlık rejiminin yarattığı son açmazla karşı karşıya: Daha fazla baskı, krizi derinleştirir ve sonumu mu getirir yoksa birazcık demokrasi, sayesinde yıllardır ayakta kalabildiğim, çarpıtma üzerine inşa edilmiş korku rejimini bir çırpıda yok edecek bir fırtınaya mı yol açar? Önümüzdeki günler, bu iki yöntemi savunanların hamlelerine sahne olacak ve Erdoğan’ın esasen sermayenin beklentilerine yanıt verdiği bir tür orta yol bularak yönetme kapasitesinin hala var olup olmadığını gösterecek gibi görünüyor.

[1] https://www.aa.com.tr/tr/politika/adalet-bakani-gul-yeni-bir-insan-haklari-eylem-planini-hazirliyoruz/1667759

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol