Paris Komünü’nden çıkarılan devrim ve yenilgi derslerinin ışığında Lenin, iki devrimci çizginin izini sürer. Devrim derslerini “sovyet sosyalizmi”nin inşasında kullanır. Yenilgi derslerini ise, 1. Enternasyonalin, yani dönemin devrimci hareketinin “isyan ve devrim” karşısındaki tutumunun eleştirisi üzerinden Rus devrimci hareketine tercüme eder
Paris Komünü‘nün yıldönümünde, İlyiç, İsviçre’nin en büyük
işçi merkezi olan Chaux-de-Fonds‘a gitti. Coşkuluydu.
Komün derslerini, yeni bir ivme kazanan Rus devrimci hareketinde kullanma
ve onun hatalarını tekrar etmeme düşüncesi
İlyiç‘in kafasını çok meşgul ediyordu.
Nadejda Krupskaya, Lenin’den Anılar
Lenin’in devrimin 73. gününü karlar üzerinde dans ederek kutladığı söylenir. Sovyet Devrimi, 72. gününde yenilen Paris Komünü’nden bir gün daha fazla yaşamıştır. Komünarları saygıyla anarak, “Bizler sadece bu devlerin omuzlarına tünemiş cüceleriz” diyen Lenin için tarihsel bir kazanım anıdır “o büyük gün”. Kugelmann’a mektubunda Marx, “Paris’teki mücadeleyle birlikte, kapitalist sınıfa ve onun devletine karşı işçi sınıfının mücadelesi yeni bir aşamaya girdi. Netice ne olursa olsun, dünyaca önemi yeni bir hareket noktası kazanıldı” demişti. Sovyetlerle birlikte ise proleter devrim, yeni bir tarihsel dönemine girmişti. “Artık ikinci ömrünü yaşayacaktı”.
Paris Komünü’nden çıkarılan devrim ve yenilgi derslerinin ışığında Lenin, iki devrimci çizginin izini sürer. Devrim derslerini “sovyet sosyalizmi”nin inşasında kullanır. Yenilgi derslerini ise, 1. Enternasyonalin, yani dönemin devrimci hareketinin “isyan ve devrim” karşısındaki tutumunun eleştirisi üzerinden Rus devrimci hareketine tercüme eder.
Marx’ın Paris Komünü üzerine yazıları, özellikle Fransa’da İç Savaş’ı eşi bulunmaz politik metinler arasındadır. Lenin’in Fransa’da İç Savaş üzerine çalışmaları ise tarihteki en yaratıcı okumalardan biri olarak gösterilir. “Lenin, Emperyalizm’i yazdığı günlerde nasıl [Hegel’in] Mantık Bilimi ile ‘yatıp kalkmışsa’, Marx’ın Fransa’da İç Savaş’ını, [devrimci sürecin en kritik günlerinde] Devlet ve Devrim olarak yeniden yarattı.” (Raya Dunayevskaya, aktaran Anderson) Bu devrimci yöntem “İkinci enternasyonal oportünizmi” tarafından unutulmaya terk edilmiş bir yöntemdi. “Şubat’tan Ekim”e uzanan iki devrim arasında, o kargaşa dolu günlerde, ortaya tarihin gördüğü en devrimci teorik eserlerden biri çıktı. Yeni bir devrim stratejisi için tutarlı bir teorik temel ve komünizme gidişi devrimci bir gerçeklik ve kurucu süreç olarak formüle eden sovyet sosyalizmi Marksizm’e yeni bir soluk kazandırdı. (Kevin Anderson)
“Nerede gerçek bir örgütlenme ortaya çıkmışsa, bu kitlelerin etkinliği sayesinde ortaya çıkmıştır. Komün bunun mükemmel bir ifadesidir.” 1848 Haziran yenilgisindeki eksiklerini tamamlayacak, tarihsel kolektif özne olarak yeni bir toplum ve “devlet biçimi” ortaya çıkaracaktı. “Dünyaya yeni bir ruh verdiler.” (Ulusal Muhafız Merkez Komitesi’nin 5 Nisan tarihli Bildirgesi) “Eninde sonunda komünizme varacak bir planın özetini” çıkardılar Paris sokaklarına: İşçi kooperatifleri, kapatılmış atölyelerin özyönetimle yeniden canlandırılması; manüfaktürlerden büyük fabrikalara muazzam federatif işçi birliklerinin örgütlenmesi; fırın işçileri için gece çalışmasının kaldırılması; patronal ceza sisteminin kaldırılması; yaşamak için gerekli asgari ücret güvencesi; iş bulma bürolarının yeniden-örgütlenmesi… Daha neler neler. “Toplumsal devrim şiirini, geçmişten değil, gelecekten çıkarıyordu.” “Eh peki, baylar, proletarya diktatörlüğünün neye benzediğini bilmek ister misiniz? Paris Komünü’ne bakınız.” (Engels) Kilise ile devletin ayrılması; dinsel öğretim kurumlarının laikleştirilmesi; zorunlu ve parasız laik eğitim; parasız adalet; seçilenlerin acil ve doğrudan görevden geri alınabilmesi; kamu görevlilerinin maaşının işçi ücretleri sınırında olması; yargıçlar ve yüksek görevlilerin seçimi; sürekli ordunun kaldırılıp yerine silahlı halkın geçirilmesi; belediyesel özerklik… İşte bütün bunlar, Marx’ın dediği gibi, emeğin kurtuluşunun siyasal biçimleridir.
Adını işçi konseylerinden (sovyetler) alan sosyalizm tipi, 20. yüzyıla damgasını vururken, proletaryanın örgütlenme yaratıcılığı hemen tüm devrimci süreçlerde kendini gösterdi. 1905 ve 1917’de Rusya’da, 1918-1920 arasında Almanya, Avusturya ve İtalya’da, Çin’de, Macaristan’da… ve Türkiye’de doğrudan devrimci demokrasi, “konsey-komite-sovyet” formunda ortaya çıktı. İlk kez Fransa’da İç Savaş’ta Paris Komünü’nün tarihsel yaratısı olarak değerlendirilen proletaryanın özyönetim biçimi olarak sosyalizm anlayışı, 1917 Ekim Devrimi’nde “İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri Sovyetleri” ve sovyet sosyalizmi olarak kalıcı bir gerçekliğe kavuştu.
Fırtınalı 1917 sürecinde devrimler devrimleri doğurur. Devrimci sürecin teorik zirvesi Devlet ve Devrim’dir. Ayaklanmanın hemen öncesinde eylül ortalarında Lenin kalemi bırakır. Kitabı bitiremez: Devrimci aciliyet “beni engelledi. Böyle ‘engele’ can kurban. Bir devrimi yaşamak, devrim hakkında yazmaktan daha zevkli ve yararlıdır.” Ancak devrimci kopuş zaten gerçekleşmiştir. Sadece bir proleter ayaklanmayla mühürlenmesi gerekmektedir. Kopuş Nisan Tezleri’ndedir. Kopuş, Bolşeviklerin kendi devrimci geleneği içinde de bir kopuştur. Komünarları örnek alan Lenin, “Parlamenter cumhuriyet değil -İşçi Temsilcileri Sovyetleri’nden buna geri dönmek geriye doğru bir adım olurdu- aksine tüm ülkede, tepeden tırnağa bir İşçi, Kır İşçisi ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri Cumhuriyeti. Polis, ordu ve bürokrasinin kaldırılması. Hemen hemen hepsi seçimle iş başına gelen ve her zaman azledilebilir olması gereken tüm memurlara, kalifiye bir işçinin ortalama ücretinden fazla ücret ödenmemesi” (5. Tez) çağrısı yapar. (Anderson) “Paris Komünü, basmakalıp formlardan arınmış gönüllü merkeziyetçilikle, inisiyatif, bağımsızlık, eylem özgürlüğü ve aşağıdan gelen canlılığın nasıl birleştirilebileceğinin büyük bir örneğini vermiştir. Bizim Sovyetlerimiz de aynı yolu izlemektedir” (CW 26:413).
Sovyetler, sadece Komünarları aşan bir devlet biçimi olarak ortaya çıkmaz, komünist sönümlenme sürecinin de ilk adımını temsil eder. (Negri) Devlet ve Devrimi teorik zirve haline getiren de budur. “Sönümlenme ilk adımla başlar.” Zamanla, devrimci pratik kendi teorisinin gerisine düşer o ayrı mesele. Sovyetlerin içi boşalır, bürokratik devlet yapısı alabildiğine güçlenir. Devrimci sınıftan ve sınıfın yaratıcılığından kopan bürokratik yönetim, kapitalizme geri dönüş sürecinin simgesi haline gelir.
Devrimci hareketle devrimci sınıfın birbirini besleyen diyalektik ilişkisi, tüm devrimci süreçlerin en can alıcı noktasıdır.
Daha aylar öncesinde (1870 Eylül) zamansız bir ayaklanmaya karşı yöneticileri uyaran Marx (“bir çılgınlık olur”), ayaklanma patlak verdiğinde “cennete saldıran proletaryanın” savaşımında yer aldı. Yenilecek olsa bile, onun için, dünya devrimci sürecinin bu ilerletici anında yer almak ve ilerletici bir rol oynamak kaçınılmaz bir görev ve onurdur. Ancak devrimci kurmayın (“Merkez Komite”) “yönetsel kararsızlığı” ve “devlet iktidarının ele geçirilmesi” konusundaki yenilgi derslerini kalın harflerle tarihe not düşer: “Versailles’in üzerine (Saray’a) yürünmelidir ve burjuva devlet cihazı parçalanmalıdır!”
Kuşkusuz bu derslerin en parlak öğrencisi Lenin’dir. En başta Paris Komünü olmak üzere, Marx’ın tüm devrim yazılarını defalarca elden geçirir. Ayaklanmayı bir sanat mertebesine ulaştırır. Ve sanatını Ekim Devrimi’nde konuşturur: “Başarılı olması için ayaklanma bir komploya, bir partiye değil, en ileri sınıfa dayanmalıdır. Bu birincisi. Ayaklanma halkın devrimci atılımına dayanmalıdır. Bu ikincisi. Ayaklanma, gelişmekte olan devrimin tarihinde, halkın öncüsünün aktivitesinin en yüksek, düşman saflarda ve devrimin zayıf, yarım gönüllü, kararsız dostlarının saflarında yalpalamaların en fazla olduğu bir dönüm noktasına dayanmalıdır. Eyleme geçme çağrısı yaptıktan sonra bir dakika bile yitirmeden isyanı örgütlemeli…” (Lenin, Marksizm ve Ayaklanma) Ve sosyalist devrimin büyük tarihsel başarısının ve sosyalizmin bir dünya sistemi haline gelmesinin yolu açılır…
Devrimci hareketle isyan ve direnişler arasında olması gereken zorunlu ilişkiyi Engels şu tarihsel değerlendirmeyle özetler: “Komün’ün öldüğü yerde, Enternasyonal’de [devrimci hareket] yaşayamadı; Avrupa’nın bir ucundan öbürüne ezildi.”
Halk “zeki savaş taktikleri üzerine hiçbir şey bilmiyordu ama ellerinde tüfek, ayaklarının altında kaldırım taşları oldu mu monarşik iktidarın hiçbir stratejisinden korkmuyorlardı: ‘Ayaklanın yurttaşlar! Barikatlara! Düşman duvarlarımızın içinde. Duraksamayın! İleri! Cumhuriyet için, Komün için, özgürlük için! Silahlara!” (Gullickson)
Ne var ki “bir toplumsal devrimin kazanabilmesi için, en azından iki koşul zorunludur: yüksek derecede gelişmiş üretken güçler ve iyi hazırlanmış bir proletarya. 1871’de bu iki koşul da eksikti… işçi partisi yoktu; işçi sınıfının ne hazırlığı ne de uzun alışkanlığı vardı; yığın olarak görevleri ve bunları gerçekleştirme araçları üzerinde çok açık bir fikri bile yoktu. Proletaryanın ne ciddi siyasal örgütlenmesi vardı ne de yığın sendikaları ya da kooperatif birlikleri… Ancak Komün savaşçıları, tüm emekçi insanlığın, bütün aşağılanmışların, bütün küçük düşürülmüşlerin kurtuluşu için savaştı; proletaryanın acı çektiği ve savaştığı her yerde sevgiler kazandı. Paris toplarının gürlemesi, proletaryanın en geri katmanlarını derin uykularından uyandırdı.
“Komünün davası, toplumsal devrim davasıdır, emekçilerin bütünsel siyasal ve iktisadi kurtuluş davasıdır, dünya proletaryasının davasıdır. Ve bu anlamda ölümsüzdür.” (Lenin Komün Anısına)
Kaynakça