Dardanel, Vestel, Aptiv-Delphi gibi işyerlerinde birçok işçi arkadaşımız hastalandı ve ölümler meydana geldi. Bu ve COVID-19 nedenli hak ihlallerinin yoğun olduğu işyerlerine dönük sürekli bir eylem çizgisi koyabiliriz. Gün belli sınırlar içinde kalma zamanı değil yaşamak için bize çizilen sınırları zorlamanın, mücadele etmenin ve kazanma iradesini açığa çıkarmanın zamanıdır
Sağlık Bakanlığı’nın ilk resmi vakayı açıkladığı 11 Mart 2020 tarihinden itibaren salgın sonucu 8 bin 957 kişi hayatını kaybetti, 338 bin 779 kişi hastalandı (13 Ekim itibarıyla). Aynı dönemde İSİG Meclisi verilerine göre 300 işçi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti.
Tabi Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı veriler gerçeği yansıtmıyor. Sağlık emekçileri “gerçek veriye ulaşmak” için Bakanlığın her gün açıkladığı tablodaki günlük vaka sayısını 19, ölüm sayısını da 5 ile çarpmak gerektiğini ifade ediyorlar. Yine koronavirüs sonucu ölümler de sağlık işkolu dışında tespit edilemiyor. İSİG Meclisi ölenlerin yüzde 90’ının kimlik bilgisine ulaşamadığını belirtiyor. Kaydedilmeyen ölümleri de düşününce meydana gelen ve devam eden “işçikırımı”nın devasa boyutunu anlayabiliriz.
Bu noktada koronavirüs ve işçi sınıfı üzerine ele alınması gereken birçok konu var. Ancak gelen somut soru koronavirüs iş kazası mı meslek hastalığı mı? Satırbaşları halinde ifade etmek gerekirse:
Kanunlarda meslek hastalığı, “Çalışırken veya yaptığı işten dolayı tekrarlanan sebep ve iş şartları yüzünden uğranılan geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri, mesleki maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalıktır” diye tanımlanır.
Tabi bizim “iş sürecine dair” kendi tanımımızı yapmamız gerekir. İşçilerin işe geliş-gidiş, işyeri, barınma, beslenme vb. tüm süreci kapsayan; sadece sigortalıları değil kayıtdışı işçileri de içine alan, vatandaşlık hakkı olmayan göçmenleri ve ev içi emeği de kapsayan bir bakış açısını temel almalıyız.
COVID-19 nedeniyle hastalanmaya da bu bakış açısınından bakmalıyız. Evden çıkış anından eve dönüş anına kadar her yer işyeridir. Yine bu dönemde yaygınlaşan “evden çalışma nedeniyle çok sayıda işçi için ev, işyeri haline gelmiştir”. Bu anlamda “faal” tüm işçilerin maruz kalacağı COVID-19 hastalığını iş kazası-meslek hastalığı olarak değerlendirmeliyiz.
Tabi biz bu tartışmaları yaparken Sosyal Güvenlik Kurumu Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 7 Mayıs 2020 tarihinde bir genelge yayınladı: “COVID-19’un bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir” denildi. Böylece COVID-19 bir iş kazası-meslek hastalığı değil “hastalık” olarak belirtildi.
SGK’nın genelgesi sonrası Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen gibi konfederasyonlar bu duruma göre konumlandılar. Süreç içinde sadece sağlık emekçilerinin COVID-19 sonucu ölümlerinin meslek hastalığı olarak değerlendirilebileceğini ifade ettiler. DİSK, KESK, TTB, TMMOB ve diğer emek örgütleri ise tüm işçiler için COVID-19’un iş kazası-meslek hastalığı olması gerektiğini belirterek dava açtılar.
Bu noktada uluslararası sendikal hareketten de benzer bir çağrı geldi. Küresel sendikal federasyonlar sermayenin ve devletin sorumluluklarını belirtip COVID-19’un işçiler için iş kazası-meslek hastalığı sayılması ile ilgili açıklamalar yayınladılar, işçi ve ailelerinin korunması konusunda adımlar atılması gerektiğini belirtip en riskli meslek gruplarını sıraladılar.
Türkiye hukukunda dünya çapında bir salgın ve sonuçlarına dair bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak iş hukukunun temel anlayışı “işçi lehine yorum”dur. Salgından korunmak hakkımızdır ve devlet de herkes için önlem almak zorundadır. Aynı zorunluluk işyerlerinde de patronlar için geçerlidir. Ancak işçi sınıfına “şantiyede ol”, “fabrikada ol”, “markette ol”, “tersanede ol” denmeye devam edilmekte ve çözüm “evde kal”, “maske tak”, “fiziksel mesafe” ve “kendi OHAL’ini ilan et” gibi bireysel önlemlerle indirgenmektedir.
COVID-19 hastalığına yakalanmak “faal” işçiler için iş kazası kapsamında olmalıdır. İş kazasını salt inşaattan düşme sonucu ani ölümler olarak anlamamalıyız. İş kazasının etkisi bir süreç sonunda da meydana gelebilir: Yani COVID-19 hastalığını geçirme, buna bağlı aylar süren sağlık sorunları veya ölüm. Önemli olan bu süreçte neden-sonuç ilişkisinin/illiyet bağının olmasıdır.
COVID-19 için hukukçu arkadaşlarımızın sıkça hatırlattığı Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin domuz gribi sonucu işçi ölümü ile ilgili kararını hatırlayalım:
Somut olayda, tır şoförü olan davacı murisinin 26.11.2009 tarihinde davalı işveren tarafından Ukrayna’ya sefere gönderildiği, 11.12.2009 tarihinde Türkiye’ye giriş yaptığı, Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikâyetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş̧ olacağının bildirildiği, buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.
Tabi bizler COVID-19’un iş kazası-meslek hastalığı olarak tanınması için sadece dava açma ile sınırlı kalmamalı ve işyerlerinde aktif bir kamyanya yürütmeliyiz. Yine örneğin SGK Genelgesi’nde imzası olanların istifasını isteyebiliriz. Dardanel, Vestel, Aptiv-Delphi gibi işyerlerinde birçok işçi arkadaşımız hastalandı ve ölümler meydana geldi. Bu ve COVID-19 nedenli hak ihlallerinin yoğun olduğu işyerlerine dönük sürekli bir eylem çizgisi koyabiliriz. Gün belli sınırlar içinde kalma zamanı değil yaşamak için bize çizilen sınırları zorlamanın, mücadele etmenin ve kazanma iradesini açığa çıkarmanın zamanıdır.
Kaynakça
Yazıyı yazarken başvurulan ‘TTB COVID-19 Pandemisi 6. Ay Değerlendirme Raporu’nda yer alan iki yazının mutlaka okunması gerekiyor:
1- Hukuksal Açıdan COVID-19 “COVID-19, Sağlık Çalışanları İçin Meslek Hastalığı Olarak Kabul Edilmelidir” – O. Meriç Eyüboğlu/Avukat, https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part38.pdf
2- COVID-19 Pandemisinde Çalışma Rejimi – Murat Özveri/Avukat, Çalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni, https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part59.pdf