Samsun Halkevi örneği: Neden vegan olmalıyız?

Elbette vegan olmamızdaki birincil sebep, her gün milyonlarca insan dışı hayvanın çektiği tarifsiz acılardır. Bunun yanında veganlığın kapitalizmle uzlaşmaz çelişkileri de vardır. Başta veganlar olmak üzere, hayvancılık endüstrisiyle mücadele eden herkes kapitalizm ile çatışacaktır

Kadir İlik 16 Ekim 2020 SAYI 2

Hayvan hakları hareketi dünyada ve Türkiye’de antikapitalist bir çizgi ile birleşerek gelişiyorken Samsun Halkevi olarak bu gelişmeleri yakından takip ediyor ve tartışıyorduk. Halkevleri’nin halkın hakları mücadelesi ile bizlere öğrettikleri, hak kavramının en geniş biçimde tanımlanması zorunluluğunu duymamıza neden oluyordu.

Sahiden hak neydi ve hakların öznesi sadece insanlarla mı sınırlıydı? Bir hakka sahip olmak için ne gibi özellikler gerekliydi?

Alet kullanabilme yetisi, bilinçli davranış, zekâ, konuşabilme yeteneği… Bunların hiçbirine sahip olmayan çok küçük yaşta çocuklar veya ağır zihinsel engelli insanların haklarını her gün sokaklarda/meydanlarda savunuyorduk.  Etik-politik okumalarımız sonucunda “hissedebilirlik” kavramı ile tanıştık. Bu kavram acıyı veya hazzı hissedebilen her canlının mal olmama hakkının olduğunu açıklayan bir kavramdı. Bizler de bu kavram çerçevesinde hak kavramının genişleyebileceği odakları keşfetmeye başladık. Bu keşfe giden yolda “vegan” kavramı ile tanıştık. Tartışmalarımızı bu noktada yoğunlaştırdığımızda aslında ezilenlerin yanında olmaya çalışırken kendimizin de birer ezen olduğunu fark etmemiz uzun sürmedi. Bu çelişkiyi sonlandırmak için hayvan sömürüsünü hayatımızdan çıkarmanın zorunluluğu önümüzde duruyordu.

Veganlık bize ters mi?

Ön yargıları ve konfor alanlarımızı terk etmek sanıldığından zor olabilirdi. Ancak kendimizi de ileriye taşıyabilmenin yolu katılaşmış kalıplarımızı, hâkim kültürün dayattıklarını sorgulayabilmemizden geçiyordu. Kendimize bu nedenle sorular yönelttik, önyargılarımız üzerine düşündük.

Bu önyargılar nelerdi?

  • Veganlık zengin işidir. Yoksullar vegan olamaz.
  • Kitle ilişkilerinde vegan olmak bizleri zorlar. Herkese anlatamayabiliriz.
  • Hızlı ve yoğun bir hayatımız var. Uygulayamayız.
  • Veganlık kapitalizmin içinden çıkmış bir olgudur. Bir logo olarak markalarla ilişkilendirilir. Kâr odaklı dünyada yeni bir pazardan başka bir şey değildir.

Ancak… Veganlık zengin işi değildir. Hayat pahalıdır ve insanlar yoksuldur… Ve biz bu yoksullukla mücadele ederken en adil biçimi ile yaşamı kurmak zorundayız. Küçücük değişikliklerle hayatımızdan sömürüyü çıkarmamız mümkün. Bunu neden anlatmaktan imtina edelim. Kurufasülye, pilav ve mercimek çorbası ile bitkisel beslenmek mümkünken; deri ürün almadan, hayvanların tenini üzerimizde taşımadan da yaşayabilecekken neden aksini önerelim? Bizler vegan olmak ve zenginlerin ne tüketip tüketmediğine değil yoksullukla nasıl mücadele edeceğimize bakmak zorundayız.

Kitle ilişkilerini kurma konusunda her zaman önümüze engeller çıkıyor. Gericilik, cinsiyetçilik, LGBTİ+ fobi… Ancak biz tüm bunlara en ilerici biçimde müdahale eden bir pratiğe sahibiz. En gerici mahallelerde laiklik mücadelesi veriyoruz. Cinsiyetçi, LGBTİ+ fobik davranan insanlara işin doğrusunu anlatmaktan çekinmiyoruz. Bilakis kitlenin değişmesi, ilerici yönlerinin ortaya çıkması için bilinci yükseltmeye çabalıyoruz. Buradaki durum, tıpkı feminist mücadelenin mahallelerde anlaşılmayacağı ya da küfür eden mahalleliyi uyarmanın kişisel ilişkileri yıpratacağı algısından türeyen hale benziyordu. Hissedebilen bir canlıyı mal olarak görmemek, etik-politik bir tavır almak ve bunu örgütleyebilmek için gerçekleri gösterebilmek önümüzdeki ilk plan oldu. Üstelik “insanlar anlamaz” algısının, üstten bir bakışın ürünü olduğunu düşündük. Biz, gücünü yoksul mahallelerde en ileri mücadeleyi veren halk kesimlerinden alan bir örgütüz. Tutarlı, sahici olan bir fikri anlatabileceğimize dair güvenimiz tam olmalıydı. Hakikati haykırmak mayamızda var. Bu nedenle vegan olmak ve gerçeği herkesin bilmesini sağlamak zorundayız.

Hızlı ve yoğun geçen yaşamımızda deneyimlerimizden yola çıkarak veganlığın pratik olarak uygulanabilir olduğunu gördük. En çok akla gelen yeme-içme mevzusu, sandığımızdan daha kolay çözüldü, zamanla tam olarak hayatımıza oturdu. Üstelik zor olsa dahi adaletli bir hayat kurmak devrimciler olarak görevimiz değil miydi? Bu adalet, hissedebilen canlıların tamamı için uygulanmalıydı. Bu nedenle vegan olmak ve adaleti tür ayırt etmeden savunmak zorundayız.

“Vegan” kelimesi bir logodan ibaret değildir. Üstelik yeme-içmenin, tüketip tüketmemenin çok ötesinde bir hak mücadelesi kavramıdır. Kapitalizm, klişe tabirin tersten okumasıyla “kesemediği ağacın gölgesini sattığı” gibi, hayvan hakları alanını da elbette bir pazara dönüştürmektedir. Ancak buraya devrimci müdahaleyi yapacak kişiler de bizler olmalıyız. Bu nedenle vegan olmak ve bu kavramın, kapitalist sistem tarafından asimile edilmesinin önüne geçmek zorundayız.

Tüm bunlar bu süreçte temel motivasyonumuzu oluştururken hayvan sömürüsünü araştırdıkça bu sömürü düzeninin ne kadar vahşileştiğini ve dünyayı ve insanlığı içten içe kemiren bir hastalık haline geldiğini keşfettik.

Hayvancılık endüstrisi sadece hayvanlara zarar vermiyor

2006’da yayımlanan Birleşmiş Milletler Ekoloji Raporu’na göre küresel ısınmanın birincil sebebinin hayvancılık sektörü olduğu açıklanmıştır. Dünyada insanların yetiştirdiği 70 milyar çiftlik hayvanı bulunmaktadır. Bu hayvanların sindirim sistemi metan gazı üretmektedir. Bu gaz özellikle büyük şirketler tarafından hiçbir filtre işleminden geçmeden doğaya salınmaktadır. Öyle ki hayvancılık sektörünün oluşturduğu sera gaz salınımı dünyadaki bütün hava ve kara trafiğinin yol açtığı sera gazı salınımından daha fazladır. Gıda sektörünü elinde tutan tekeller parayla, şantajla, tehditle bu bilgilerin kitleler tarafından öğrenilmesine ellerinden geldiğince engel olmaya çalıştı. Bu gıda tekelleri kendi kârlarını korumak için insanlara küçük yalanlar söyleyen basit suçlular değil, hepsi eli kanlı birer katildir. Hayvanların çektikleri acıların temel sebebi olmaları dışında bu acımasızlıkla mücadele eden insanların da katilleridirler. Güney Amerika’da yağmur ormanlarının yok olmasının başlıca sebebi bu gıda tekellerine ait büyükbaş hayvan çiftlikleridir. Yağmur ormanlarının korunması için mücadele eden yüzlerce insanın ölümlerinin sorumlusu bu gıda tekelleridir. Son yirmi yılda sadece Brezilya’da ekoloji mücadelesi veren 1100 insan katledildi. Bugün Sinop’ta, Mersin’de, Artvin’de, Çanakkale’de ve memleketin dört bir yanında ekoloji mücadelesi veren bizler için de bu 1100 kişinin hesabının sorulması zorunludur!

Hayvancılık sektörünün doğa tahribatındaki etkisini görmezden gelemeyiz artık. Ayrıca hayvancılık endüstrisinde yetiştirilen hayvanlar dünya çapında üretilen tahıl ve baklagilin yarısını tüketmektedir. Dünyadaki aç çocukların %80’i; yiyeceklerinin “büyük baş” hayvan sistemlerindeki hayvanlara yedirildiği, hayvanların da zenginler tarafından tüketildiği ülkelerde yaşıyorlar. Aslında hayvancılık endüstrisinden vazgeçmek ve sosyalist bir toplum inşa etmek, tüm insanların eşit ve adil bir şekilde gıdaya ulaşmasını mümkün kılar. Tüm bunlara sırtımızı dönemezdik.

Anti-kapitalist bir mücadele

Elbette vegan olmamızdaki birincil sebep, her gün milyonlarca insan dışı hayvanın çektiği tarifsiz acılardır. Bunun yanında veganlığın kapitalizmle de uzlaşmaz çelişkileri vardır. Başta veganlar olmak üzere, hayvancılık endüstrisiyle mücadele eden herkes kapitalizm ile çatışacaktır. Neoliberalizme karşı hak mücadeleleriyle öne çıkan biz Halkevciler, bu mücadeleye kayıtsız kalamazdık. Günümüzde nasıl ki ırkçılığa, kadın düşmanlığına, homofobiye ve tüm ayrımcılıklara anti-faşist mücadelenin bir gereği olarak karşı çıkıyorsak insan dışı hayvanlar üzerindeki bu ayrımcılığa da karşı çıkmalıydık. Bu fikirler ışığında Samsun Halkevi’nde çalışma yapan bir grup arkadaşımızın vegan bir yaşama geçmesi ile kendi aramızda veganlık hızla yayıldı.

Bu süreç boyunca vegan olan arkadaşlarımız tartışmaları sağduyu ve sabırla yürüttü. Vegan olmayan arkadaşlarımız, vegan olanlarla aynı bakış açısını kazanmaya başladı. Vegan olduktan sonra her arkadaşımız kendi evinden, özel alanlarından ve ortak kamusal alanlardan hayvan sömürüsü içeren tüm ürünleri çıkarttı. Samsun Halkevi’nin etkinliklerinde hiçbir hayvansal ürün kullanılmayacağına dair ortak karara varıldı. Yaptığımız mahalle toplantıları, düzenli olarak yaptığımız aylık Halkevi kahvaltıları, akşam yapılan ev ziyaretleri dahil hiçbir kamusal alanımızda bu kararı ihlal etmedik. Kitle ile olan iletişim sırasında da mahallemizdeki emekli amcamızdan teyzemize, liseli arkadaşlarımızdan üniversiteli arkadaşlarımıza, derneğimizin hemen yanındaki parkta oynayan çocuklara kadar veganlığımızı ve bunun sebeplerini açıkça ifade ettik. Kitle ile yürüttüğümüz bu tartışmalarda da aşılamayacak herhangi bir olumsuz tepki almadık. Belki mahallemizdeki herkesi vegan yapmadık ama veganlığa aşina olmalarını ve hayvan haklarının sadece evcil hayvanlarla ilgili bir şey olmadığını dolayısıyla türcülüğü anlamalarını sağladık.

Yaklaşık bir yıldır Samsun Halkevi’nin içine hiçbir hayvansal ürün girmiyor, yaptığı tüm etkinlikler vegan ürünlerle gerçekleştiriliyor. Veganlık tartışmaları Samsun’daki tüm üyelerimizle beraber hepimizi ileri taşıyan bir durum oldu. Eylül ayında yaptığımız Halkevleri delege toplantısında da Samsun’da fiili olarak yaşadığımız bu durumu diğer şubelerimizde de gerçekleştirecek olan önergenin kabulü bizleri çok sevindirdi. Bu hamle her şeyin ötesinde Türkiye toplumsal muhalefetine ve örgütümüze doğa ile kurulan ilişkiyi düşünmek adına bir eşik oluşturacaktır. Yıllardır köle olarak kullanılan insan harici hayvanlara bunu yapmaya hakkımız olmadığını anlamak için veganizm bir fırsattır. Tüm dünyayı üzerinden kâr edilecek bir kaynak olarak gören ve ölüm saçan bu neoliberal sisteme son vermek istiyorsak bizlerin de doğa ve hayvanlarla kurduğumuz ilişkiyi gözden geçirmemiz gerekir.

Eşitliğin ve adaletin giderek elimizden kayıp gittiği bu karanlık çağda yaşamı tam manasıyla savunalım. Samsun Halkevi olarak yaşamdan yana olan herkese bu süreci anlayarak, dinleyerek ve zihinsel bir üretim sürecinden geçerek tamamlamalarını öneriyoruz.  Bir kez de bu yazı aracılığıyla herkese sesleniyoruz: Vegan olun, hayvan sömürüsüne dur deyin!

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol