Afet üzerinden fırsatçılık hikâyesi: AKP-dernek-tarikat ortaklığı

116 yurttaş hayatını kaybetti, 1034 kişi yaralandı. Can alan kader veya fıtrat değil, kâr hırsı oldu. Ödediğimiz vergiler bizlere bir kez daha yol, su, elektrik olarak değil, acı, gözyaşı ve boş avutma sözcükleri olarak geri döndü. COVID salgınını kullanan devlet ilerici-devrimcilere saldırdı. Afet alanında bizlerden “temizlenen” yerler gerici-siyasal İslamcı dostlara sunuldu. Halk bu yolla gericilere AKP eliyle muhtaç edildi

Berivan Bila 15 Kasım 2020 SAYI 4

Geçtiğimiz günlerde bir kez daha deprem gerçeği ile yüzleştik. Malum, travması bol bir ülkede yaşıyoruz, geçmişten bugüne ihmal ve rant uğruna verilen kayıplarımızı bir kez daha yeniden hatırlıyoruz. Haliyle aklımıza belli başlı sorular geliyor. Neden ve ne uğruna. Dillere pelesenk olmuş bir söz var ya hani “Afet değil ihmal can alır” diye, peki bu ihmal kimin? Deprem vergilerini kendi çıkarları uğruna kullananların mı? Yoksa deprem toplanma alanlarını imara açanlar, dinci sermayelerinden biri olan BİM’in destek kolanlarını kesmesine göz yumanların, çürük binalara iskân izni verip “Sağlam evlerde oturun” diyerek dalga geçercesine açıklama yapanlar mı? Cevap tek. Cevap tek fakat, cevabın kendisi yani AKP iktidarı bu sorulardan çok daha fazlası.

İktidar-dernek-tarikat işbirliği yeniden sahnede

Afetin ardından havalanan toz bulutunun dağılması ile AKP-tarikat ilişkisi bir kez daha gün yüzüne çıktı. Afet alanında, “yardımlaşma” adı altında siyasal İslamcı ve çeşitli dinci-gerici yapıların finanse ettiği bazı kurumları gördük. Kim bu gerici dernek ve vakıflar, AKP ile ilişkileri ne boyutta?

Depremin ardından sahada göze çarpan derneklerden ilki Beşir Derneği’ydi. Bu oluşum AKP’nin yeni yol arkadaşı Menzil tarikatının yapılarından biri. İzmir depremi sonrasında devletin koruması altında, AFAD ve Kızılay ile beraber çalışma yapıp stant açarak propaganda alanı buldu.

Menzil ile ilişkili bu dernek, “kamu yaranına dernek” statüsüne sahip. Bu statü ile beraber vergiden muaf. Bağışların da vergiden muaf tutulmasıyla bu yapılar belli kanallara yasal yollarla para aktarmak için muazzam araçlar haline gelebiliyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun kıyağı ile beraber aralarında Beşir Derneği’nin de bulunduğu, tarikat-cemaat temelli yapılar “devlet izni olmaksızın yardım toplama” yetkisine de sahip.[1]

Ufak bir araştırma ile içerisinde Beşir Derneği’nin de bulunduğu birçok gerici oluşumun 24 Haziran 2018 seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a aleni destek verdiklerine dair kamuoyuna açık bir bildiri yayımladıklarını görüyoruz. Tayyip Erdoğan siyasal İslamcılarla yaptığı bu ittifakla kendine oy devşiriyor karşılığında ise Menzil’e finansal destek ve propaganda imkânı sunuyor.

Afet bölgesinde kendisine yer bulan bir diğer gerici dernek ise Kardeş Eli Derneği. Bu dernek de kamu yararına dernek statüsünde, izinsiz yardım toplayabiliyor. Dernek Başkanı Dr. Sadık Danışman, siyasete Refah Partisi ile girmiş, 2004 ve 2007 yıllarında AKP İl Genel Meclis Üyesi olmuş. Derneğin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Muhammetoğlu. Derneğin ilişkili olduğu oluşum İsmailağa Cemaati.

İçlerinde yolsuzluğa en çok adı karışmış derneklerden biri de Deniz Feneri. AKP ile olan yakın ve kirli ilişkisi de herkesin malumu. Adı bu kadar yolsuzluğa, hırsızlığa karışmış bu dernek de ne yazık ki devlet koruması ile afet bölgesinde “yardımlaşma” adı altında oradaydı.

Bir diğer meşhur derneğimiz ise İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) diğer bir adıyla İnsani Yardım Vakfı. Bu isim de genellikle Suriye’de bulunan cihatçı çeteler ile işbirliği yapması ile kulağımıza çalınmakta. İzmir depreminde ise ismin enkaz altından 90 saatin sonunda çıkartılan 4 yaşındaki Ayda bebek ile bir kez daha duyduk. Görüntülerde yaralı küçük bir çocuğun sedyesini, çocuğun hayatını hiçe sayarak görüntü verme adına tekbirlerle almaya çalışırlarken gördük.

Vergilerimizin karşılığı: İhmal, acı, gözyaşı

Hayrat Derneği, Can Suyu Derneği ve daha nice dinci dernek afet alanında boy gösterdi. Bu tür derneklerin para çarkını nasıl döndürdüklerine yakın zamanda şahit olduk. Farz edelim bir şirketiniz var, eğer bu derneklerden herhangi birine maddi yardımda bulunuyorsanız vergiden belli oranda muaf oluyorsunuz. Tek avantajınız bu da değil eğer destek verdiğiniz başka bir örgütlü gerici yapı varsa bağışınızı bazı şartlar sunarak yapabiliyorsunuz. Yakın zamanda Kızılay’a, Ensar Vakfı’yla işbirliği şartı ile bağış yapan, dönemin Başkentgaz Genel Müdür Vekili Asım Yüksel ve Başkentgaz Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun’u verebiliriz. Yapılan bağış miktarı ise 8 milyon dolar, şart koşulan miktar ise 7 milyon 925 bin TL. Ve evet yapılan bu işlem tamamen “yasal”. Sayıştay raporuna göre devlet kurumları kâr amacı gütmeyen dernek, vakıf gibi kuruluşlara 6 milyar 217 milyon lira para aktarıldı.

Depremin yıkımının baş sorumlularından olan AKP’nin taşeron dernekleri ve vakıfları sadakatlerinin mükâfatlarını bir kez daha aldı. Bu dernekler gericiliğin örgütlenmesinde de büyük rol oynuyor. Bu teşkilatlar sayesinde iktidar kendi suçunu aklama kanalları oluşturuyor.

Yapılaşmaya uygun olmayan alanların imara açılması ile 116 yurttaş hayatını kaybetti, 1034 kişi yaralandı. Can alan kader veya fıtrat değil, kâr hırsı oldu. Ödediğimiz vergiler bizlere bir kez daha yol, su, elektrik olarak değil, acı, gözyaşı ve boş avutma sözcükleri olarak geri döndü. COVID salgınını kullanan devlet ilerici-devrimcilere saldırdı. Afet alanında bizlerden “temizlenen” yerler gerici-siyasal İslamcı dostlara sunuldu. Halk bu yolla gericilere AKP eliyle muhtaç edildi.

Üzerimize çöken binalar değil kapitalizmdir

Burada asıl görev ise dayanışma geleneğini sürdürerek bu tür alanları doldurması gerekenlere yani ilerici-devrimci unsurlara düşüyor. Zira bizlerin boş bıraktığı alanlar, bu tür devlet destekli organize çeteler tarafından itina ile dolduruluyor. Özellikler afet sonrasında yerel ve örgütlü güçlerin değeri bir kez daha bize varlıklarının kıymetini hatırlatıyor. Belki de en hayati unsurlardan biri sorumlulardan hesap soracak ve afet sonrası güvenli alanlar oluşturacak sağlam mekanizmaların oluşturulması. Çünkü biliyoruz ki canımızı alan deprem değil kapitalizm.

Yüzümüzü bir kez daha Halkevleri’nin raporuna dönelim ve taleplere bakalım:

  1. Tüketim, rant ve kar odaklı kent politikaları derhal terk edilmelidir.
  2. Yaşam hakkını önceleyen, insan, doğa ve tüm canlıları odağına alan bir kent planı için “Yerel yönetimler ve Emek meslek örgütleriyle” birlikte kent koordinasyonu kurulmalıdır.
  3. Kent genelinde yapımı süren gökdelen ve AVM inşaatları durdurulmalıdır.
  4. Mahalle/ilçe nüfuslarına uygun toplanma alanları oluşturulmalıdır.
  5. İzmir genelinde apartman girişlerindeki BİM ve benzeri tüm dükkânlar denetlenmelidir.

Bu talepler özneyle buluşturmak ve yaygınlaştırmanın haricinde yapabileceğimiz çok şey var. Mahalle deprem komiteleri kurarak, gerekli eğitimler ile kriz koordinasyon masaları oluşturmak gibi. Çünkü biliyoruz ki örgütlü olmak özellikle kriz anlarında hayat kurtarmakla kalmıyor afet sonrası için de hayati önem arz ediyor.

Devlet bizden arda kalan boşlukları doldurmada yıllar içerisinde profesyonelleşmiş durumda. AKP, söz konusu derneklerin etkin kullanımı ileyüksek oranda verim alabileceğinin farkında. Özellikle propaganda ve örgütlenme aracı olarak. Bunu da İzmir ve daha başka afet alanlarında yaptığı gibi alternatif üzerinden silindir gibi geçerek yapıyor. AKP bu dernekleri tek seçenek haline getiriyor, zarar görmüş insanlara başka şans sunmayarak, muhtaç ederek bunu yapıyor.

Çalınacak kapı bizimkiler olmalı

Afet öncesi sokak, mahalle, ilçe ve il dayanışma komisyonları kurmak, alandaki kalıcılığı sağlayabilecek mekanizmalar oluşturabilmek gerekiyor. Bu şeffaf, dayanışma usulü ile işleyen, afette mağdur konumundan ziyade bölgedeki insanları da işin öznesi haline getiren örgütlenme biçimleri sadece hayat kurtarmakla kalmıyor, alan hâkimiyetinin alanın gerçek sahiplerinde kalmasını sağlıyor. Belki de bunun en iyi örneklerinden biri halkın ve devrimcilerin koordineli çalıştığı, devlet güdümlü gerici vakıfların kendilerine örgütlü duruştan kaynaklı yer bulamadığı 2015 Hopa Sel afetini verebiliriz.

Bu örgütlenme ağları vereceği eğitimlerle de işlevsel olmalı. Enkaz alanlarında elindeki kanla nam salmış İHH gibi örgütler değil, yine gerekli donanımlara sahip olarak, ilerici devrimciler bulunmalı. Çalınacak kapı bizimkiler olmalı, insanlar bizlere güvenebilmeli.

Bizler her dönem yeniyi inşa etmeye alışığız. Biliyoruz ki ayakları yere sağlam basan alternatifler ürettiğimizde de karşılığını alıyoruz. Gericiler ve onları besleyenlerden, katillerden ve hırsızlardan hesap sorup, düşlediğimiz hayatı bugünden kurarak, örneklerini oluşturarak sağlam adımlarla gittiğimiz sürece önümüzde faşizm olsa duramaz. Çünkü biz düşsek de ayağa kalkacak kadar inatçı, haklı ve hırslıyız; onlar ise alacakları ilk sağlam darbede, çürümüş düzenlerinin altında kalacaklar.

[1]2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun 6’ncı maddesi uyarınca belirli nitelikleri taşıyan tüzel kişilerin izin almaksızın yardım toplayan kuruluşlardan sayılması kararlaştırıldı. Söz konusu düzenlemeyle Türkiye’deki 113 bin 229 faal dernek arasından sadece 22’sinin izinden muaf tutulduğu ifade edilirken listede Beşir Derneği de yer aldı.

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol