Sağlık işçilerinin yeni örgütlenme sürecinde Devrimci Sağlık İş

Toplu İş Sözleşmesi var, kadro var ama hastanelerde hala taşerondan kalma sorunlar dağ gibi. Bu sorunların üstesinden gelmek; hastanelerde gerçek bir işçi örgütlenmesine sağlık işçileri olarak hepimizin söz ve karar sahibi olduğu bir sendika ile mümkün. Bu sorunların üstesinden gelmek bir dönem bizi var eden ortak örgütlenmelerin gerekliliğini yeniden sağlık emek ve meslek örgütlerine hatırlatan hastane meclislerinin kurulmasıyla mümkün. Bu sorunların üstesinden gelmek dinamik bir üyelik ilişkisine dayanan, işyeri temsilcilerini güçlendiren, sağlık hizmetini kendine özgü tüm dinamikleriyle kavrayan ve mücadele veren bir sendika ile mümkün…

Erdoğan Demir 15 Kasım 2020 SAYI 4

Sendikamız Devrimci Sağlık İş açısından yeni bir örgütlenme ve mücadele döneminin içerisindeyiz.

Bu dönemi “yeni” kılan iki temel süreç var. Bunlardan birincisi içinden geçtiğimiz pandemi sürecinin sağlık alanı, halk sağlığı, sağlık örgütleri ve sağlık çalışanları açısından ortaya çıkardığı dinamikler. İkincisi de özellikle kamu sağlık alanında taşerona karşı güvenceli çalışma hakkı temelinde yürüttüğümüz ve sınıf hareketi içerisinde önemli deneyimler ve ayırt edici bir çizgi yaratan örgütlenme ve mücadele süreci açısından başlayan yeni dönem.

Pandemi sürecinin temel sorunları ve talepleri üzerinden hem sağlık işçilerinin gündemi üzerinden (işçi sağlığı iş güvenliği taleplerinden çalışma saatlerine vb.), hem sınıf hareketinin bütünüyle (ücretsiz izin dayatması, kayıt dışı çalıştırma, üretim zorlaması vb.), hem de sağlık örgütleri ile ortak talepler doğrultusunda bir mücadeleyi planlama ve örgütlemenin gerektiği bir noktadayız. Bu doğrultuda ilk COVID-19 vakası açıklandığı andan itibaren sağlık emek ve meslek örgütleri ile birlikte mücadele yolları ve olanakları konusunda bir araya gelerek pandemi sürecinin sağlık çalışanları açışından getirmiş olduğu iş yükü ve sağlık çalışanlarının sağlığı başta olmak üzere bir dizi eylem yaptık, rapor hazırladık, basın toplantıları düzenledik. Birçok işyerinde ortak programlar etrafında bir araya geldik.

Sağlık işçileri bir yandan pandemi ile mücadele ederken, diğer yandan birtakım yasal düzenlemelerle yeni bir dönemin içine de girmiş oldu. DİSK/Dev Sağlık İş Sendikası olarak 2000’li yılların başından itibaren “İnsan ihaleyle çalıştırılmaz, sağlıkta taşeron olmaz” diyerek yeni bir sendikal örgütlenme ve mücadele başlattık. Dev Sağlık İş olarak, Türkiye’nin dört bir yanındaki hastanelerde “taşeron işçinin sendikası mı olur” diyenlere inat taşerona karşı “Güvenceli iş, güvenceli gelecek” mücadelesi verdik.

“Örgütlenemez” denileni örgütlemek

2000’li yıllarla birlikte Türkiye’de neoliberalizmin emek rejimi inşası için kullandığı en önemli araçlardan birisi olan taşeronlaştırma gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Sağlık alanı başta olmak üzere bütün kamusal hizmetler bir yandan piyasalaştırılırken bir yandan da bu kamusal hizmetleri üreten emekçileri güvencesiz hale getirmenin bir yolu olarak taşeronlaştırma çok hızlı bir şekilde yayıldı. Taşeronlaştırmanın, güvencesiz çalışmanın çalışma hayatımıza çok hızlı bir şekilde yayılmasına karşın bu çalıştırma biçimine karşı direnişler olsa da sermayenin bu stratejisini etkisiz kılacak bütünlüklü bir sendikal politika üretilemedi. 2000’li yıllarda genel olarak tüm sendikalara egemen olan, bir önceki döneme ait, 1960-1980 arası sosyal refah dönemine uygun sendikacılık anlayışı ve çizgisiyle “örgütlenemez görülen” bu yeni işçi kitlesinin örgütlenmesinde büyük bir irade ile önemli bir deneyim yarattık.

Herkesin yapamazsanız dediği bir alanda, bir anda taşeron sağlık işçileri nezdinde taşeron çalıştırmayı görünür hale getirdik. İki temel başlıkta toplayacağımız bir strateji ile yola çıkmıştık:

  • Taşeron sağlık işçilerinin hastanelerde üretilen sağlık hizmetinin bir parçası olarak kabul görmesini; “insan” olarak, “işçi” olarak tanınmasını sağlamak;
  • Taşeron çalışmanın vahşiliğini, hukuk ve akıl dışılığını ülke gündemine sokarak salt işyerine hapsolmuş bir sendikal mücadele değil aynı zamanda iktidarla, kapitalizmle, neoliberalizmle karşı karşıya geldiğimiz, mücadele ettiğimiz bir sendikal hareketi örgütlemek.

Hastanelerde çalışan taşeron sağlık işçilerinin talepleri başlangıçta toplu sözleşme değildi. “Yıllık izne çıkabilelim, ücretlerimiz zamanında yatsın, taşeron firmaların müdürleri şefleri tarafından küfüre, hakarete, tacize dayağa maruz kalmayalım” diye örgütlendi taşeron sağlık işçileri. Devrimci Sağlık İş olarak içinde bulunduğumuz şartların zorluğuna hiç bakmadan yola devam ettik. Örgütlenmeye ilk başladığımız zaman hastanelerde yıllardır çalışan ancak ihalelerle şirket değişiklikleri gerekçe gösterilerek yıllık izin, kıdem tazminatı hakkı yok sayılan, ücretleri düzenli ödenmeyen on binlerce taşeron sağlık işçinin adı bile yoktu. Gece gündüz çalışan, hastanelerde en zor işleri yapan taşeron sağlık işçileri insan yerine konulmazdı. Her yerde adımız “personel” idi.

Bu mücadeleyi emeğimizden ve haklılığımızdan aldığımız güçle, binlerce işçi arkadaşımızla birlikte, İstanbul’dan Antalya’ya, Adana’dan Kocaeli’ne, Ankara’dan Ağrı’ya, Diyarbakır’dan Bursa’ya, Samsun’dan Hakkâri’ye kadar hep birlikte büyüttük.

Devrimci Sağlık İş olarak taşeron sağlık işçilerinin toplu sözleşme hakkının yok sayıldığı dönemlerde de yaptığımız eylemler, kurduğumuz örgütlenmeler ve verdiğimiz hukuki mücadeleyle her bir işyerinde yasaların bize tanıdığı ama kullanamadığımız en temel haklarımızı söke söke almanın kavgasını verdik.

İşyerlerinden başlayıp, şehir meydanlarına, Ankara’da Çalışma Bakanlığı önünden Meclis önüne uzanan eylemlerimizle oluşturduğumuz sendikal anlayışla, taşeron çalışmanın tümüyle haksız, hukuksuz, gayr-i insani ve gayri vicdani yüzünü açığa çıkardık.

Taşeron sağlık işçilerin sendikamız çatısı altında verdiği bu mücadele taşeron işçi gerçeğini, taşeron çalıştırmanın insan onuruna aykırı bir çalıştırma biçimi ve açıkça bir emek hırsızlığı olduğunu herkese gösterdi.

Bunları başardık, çünkü işçi sınıfının değişen karakteri karşısında sağlık işkolunda hızla büyüyen dinamiği gördük ve iradi bir çaba ile örgütlendik. Bu örgütlenmeyi o dönemde toplu iş sözleşmeleri noktasına getiremesek de işyeri sendikacılığının ötesinde yaşadığımız sorunların temelini ve kaynağını gören ve açığa çıkaran bir sadelikte, TTB ve SES başta olmak üzere sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri ile birlikte yürüyen bir ortak örgütlenme ve dayanışmayla, sağlık işçilerinin talepleriyle halkın sağlık hakkı mücadelesini bütünleştiren bir çizgiyle başardık.

Karşı saldırı

Bizler Türkiye’nin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine tüm sağlık işkolunda bu örgütlenmeyi büyütürken siyasi iktidar da durmuyordu. Yeni sermaye birikim rejimi doğrultusunda işçileri örgütsüzleştirmek, sendikasızlaştırmak için çokça ümit bağladığı taşeronlaştırmaya karşı bir mücadele çizgisinin belirmesinden rahatsızlık duyduğunu söylememize gerek yok. Sendikamızın ilk merkezi mitingi 7 Kasım 2009’da Ankara’da “Yok Sayılanlar Kendini Ankara’da Var Etmeye Geliyor” başlığıyla örgütlenirken Ankara’da bulunan İç Anadolu Bölge Temsilciliğimizi kundaklamak istemişlerdir. Hemen hemen her örgütlendiğimiz hastanede işten çıkarma ve dolayısıyla hastane bahçelerinde eksik olmayan direniş çadırları ya da en iyi ihtimalle sürgünlerle karşılaştık. Tam da o dönmede yılda iki kere açıklanması gereken sendika üye istatistikleri 4 yıl boyunca açıklanmadı. Sendikamızın 2006-2007-2008 yıllarında taşeron sağlık işçilerinin örgütlenmesinde yaptığı atağa rağmen, hükümet işkolu barajını açıklamadı.

2009-2013 yılları arasında bakanlık sendika üye sayılarını, istatistikleri açıklamayarak sendikamızı işkolu barajının altında gösterdi. Noterden tasdikli klasörler dolusu üyelik formlarıyla mahkemelere açtığımız tespit davalarında binlerce sağlık işçisinin sendikamız üyesi olduğu mahkeme kararı ile kesinleşse de toplu sözleşmelerimiz engellendi. Buna rağmen yürüttüğümüz meşru, militan esaslara dayalı hukuki ve fiili mücadele ile sendikamızın üye sayısı 15 binlere kadar dayandı. Taşeron sağlık işçileri olarak yaratığımız örneklerle yüzbinlerce taşeron işçiye umut ve örnek olduk.

Sendikamız, 2012 yılı sonunda Sendikalar Kanunu’nda ve ardından işkolları yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle birlikte işkollarının değiştirilmesi neticesinde ciddi anlamda üye kaybetti. Devlet Hastaneleri ve üniversite hastaneleri ağırlıklı olmak üzere 15 bine yakın üyemizin üyeliği, işkolları değiştirilmek suretiyle düşürüldü. Hastanelerde; veri kayıt çalışanı/tıbbi sekreter arkadaşlarımız eğitim-büro işkolunda, hasta bakıcı ve temizlik grubundaki arkadaşlarımız genel hizmetler işkolunda, yemekhanede çalışanlar gıda veya turizm işkolunda, teknik servislerde çalışanlar enerji ya da metal işkolunda gösterilerek hem sağlık çalışanlarının mücadelesi hem de sendikamızın örgütlülüğüne darbe vurulmak istendi. Üstelik bu düzenleme sayısız yargı kararına, işkolu tespit kararlarına ve uluslararası ilkelere aykırı biçimde yapıldı. Çünkü herkes bilmekte ve kabul etmektedir ki, sağlık hizmeti bir bütündür, sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir ve hekiminden hemşiresine, hastabakıcısına, tıbbi sekreterine kadar hastanede çalışan herkes bu ekibin parçasıdır ve sağlık işçisidir.

2013 yılı başında 4 yıldır açıklanmayan sendika istatistikleri açıklandı ve sendikamızın üye sayısı 15 binlerden düşürülerek 1234 olarak yayımlandı. Bir yandan hukuki mücadeleyi yürütürken (ki Yargıtay bu istatistiklere açtığımız davada sendikamızı haklı bularak işkolu barajının üstünde olduğuna karar vermiş fakat daha sonra istatistikler açıklandığında bu yargı kararı hükmünü yitirmişti), 2014 yılının sonlarına kadar yaklaşık 2 yıl hukuki bir bağ olmayan üyelerimizle fiili mücadelelere imza attık. 2014 yılında taşeron işçilerle ilgili yayımlanan bir yönetmelik sonrasında üyelerimizi yine konfederasyonumuz DİSK çatısı altında gösterildikleri işkollarındaki DİSK’e bağlı sendikalarımıza üye yaptık. Önümüze bin bir engel çıkartılan uzun mücadele sürecinde artık insan yerine, işçi yerine konulduğumuz, birçok sorunumuzu fiili olarak çözüme kavuşturduğumuz taşeron sağlık işçileri olarak yeni bir süreci göğüslemek gerekiyordu.

Taşeron sağlık işçileri olarak sendikamız çatısı altında örgütlerken bir devrimci işçi örgütü oluşturamamış olmak, siyasi iktidar tarafından taşeron işçilere “hak” diye sunulan sürecin aslında taşeron işçilerin mücadelesine karşı bir içerme hamlesi olmasıyla birleşince işyerlerindeki sendikal kadrolarımız bu süreçten yorgun ve yenik çıkmış oldu. Bu süreç kuşkusuz olumlu olumsuz bir dizi derslerle dolu olarak değerlendirilmelidir, diğer yanıyla da yeni bir mücadele döneminin kapılarını aralamıştır.

“Kadroya geçiş” dönemi

Sağlık işkolunda sendikamızın yürüttüğü diğer işkollarında da topyekûn taşerona karşı verilen mücadeleler nihayetinde devlete geri adım attırdı ve 2018 yılında taşeron işçiler “kadroya” alındı. Taşeron işçiler olarak kadroya geçebilmek için yıllardır sahip oluğumuz bazı haklardan feragat etmek zorunda bırakıldık. Her bir işçi için en az 25-40 bin TL arasında değişen tutarlardaki haklarımızdan vazgeçerek yani devlete “rüşvet vererek” kadroya geçirilmiş olduk.

“Kadro”nun verilme şeklinin OHAL KHK’si gibi anti demokratik bir biçimde gerçekleşmesi bir yana bu düzenleme kamuda yeni eşitsizlikler ortaya çıkardı. Kamu işçileri içinde eski kadrolular, 696 sayılı KHK ile taşerondan kadroya geçirilenler İŞKUR üzerinden atananlar gibi farklı statüde çalıştırılanlar, bunlar arasındaki sosyal haklar, ücretler vb. gibi durumlarda farklılıklar oluşturdu.

2017’de 696 sayılı OHAL KHK’si ile “Taşerona kadro verdik” dediler ve 2 Nisan 2018 itibariyle kadroya geçirme işlemi tamamlandı. Ama kadroya geçirilenler ile aynı kanunun aynı maddesi içinde yer alan, aynı statüde olan sürekli işçilerin özlük hakları ve maaşlarıyla uzaktan yakından alakası olmayan “kadrolular” oluşmuş oldu. Statü değişti ama eşitsizlik, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik baki kaldı. 2018 yılında hükümet, taşeron işçilere kadro vermek zorunda kaldığı yasal düzenlemeyle birlikte 1 Temmuz 2020 itibariyle yerel idarelere bağlı çalışanların, 1 Kasım 2020 itibariyle merkezi idarelere bağlı işyerlerinde çalışanların asıl işkollarında tescil eden bir düzenlemeyi yapmak zorunda kaldı.

1 Kasım sonrası yeni örgütlenme süreci

1 Kasım 2020 tarihinden itibaren işkolu değişiklikleri ile sağlık işçilerinin farklı işkollarına parçalanması sorununun ortadan kalkmasıyla kamu hastanelerinde başlamış olan yeni dönemde öncelikle geçmişte örgütlü olduğumuz, önemli kazanımlar elde ettiğimiz ve mücadele izlerimizin canlı olduğu hastaneler başta olmak üzere bir örgütlenme sürecini başlattık.  

Bu yeni örgütlenme sürecini aynı zamanda sağlık emekçileri arasındaki tüm eşitsizlik ve ayrımcılıklara son vermeyi hedefleyen, hükümetin ek ödemelerdeki ayrımcı ve adaletsiz yaklaşımını açığa çıkaran, pandemi koşullarında sağlık çalışanları olarak sağlığımızı koruyan ve yaşamak ve yaşatmak istiyoruz talebinde tüm sağlık çalışanları ile buluşan bir çizgide sürdürüyoruz.

Bugün DİSK/Dev Sağlık İş olarak Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık İş Sendikasının bağıtladığı toplu iş sözleşmesinden ve genel olarak (işçiler arasında Hak Yiyen İş olarak adlandırılan) Hak-İş’e ilişkin işkollarının değiştirilmemesini istemesinden genel işçi haklarına ilişkin tutumuna kadar var olan hoşnutsuzluklar karşısında tüm sağlık işçilerini Sendikalı Olmaya, DİSK’li olmaya ve sendikamız çatısı altında bir ve birlik olmaya çağırıyoruz!… Evet bir toplu iş sözleşmesi var, lakin uygulanmayan hükümler var. Toplu İş Sözleşmesi var, kadro var ama hastanelerde hala taşerondan kalma sorunlar dağ gibi. Bu sorunların üstesinden gelmek; hastanelerde gerçek bir işçi örgütlenmesine sağlık işçileri olarak hepimizin söz ve karar sahibi olduğu bir sendika ile mümkün. Bu sorunların üstesinden gelmek bir dönem bizi var eden ortak örgütlenmelerin gerekliliğini yeniden sağlık emek ve meslek örgütlerine hatırlatan hastane meclislerinin kurulmasıyla mümkün. Bu sorunların üstesinden gelmek dinamik bir üyelik ilişkisine dayanan, işyeri temsilcilerini güçlendiren, sağlık hizmetini kendine özgü tüm dinamikleriyle kavrayan ve mücadele veren bir sendika ile mümkün…

Üniversite hastanelerinde ise çoğunlukla anti demokratik bir şekilde sarı sendikalara verilen yetkilerle bir süre boğuşmak durumundayız. Bir örnek verecek olursak 1 Kasım’dan önce işkolu değişiklikleri öncesinde yaklaşık 1000 sağlık işçisinin çalıştığı Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde DİSK üyesi 600’e yakın işçi varken, İŞKUR üzerinden işe başlatılan ve daha hastanenin kapısından girmeden üye yapmayı başarmış(!) bir sendika, 1000 kişinin çalıştığı işyerinde 35 üye ile yetki almış görünüyor. Hemen hemen geçmişte örgütlü olduğumuz ve bugün örgütlenme süreci başlattığımız tüm üniversite hastanelerinde bu “oyunlarla” karşı karşıya geliyoruz. Daha dün bize selam vermeyenler, bizi işçi olarak görmeyenler, sendikalarına gittiğimizde kapıyı yüzümüze kapatanlar bugün bin türlü ayak oyunuyla bizim geleceğimiz hakkında söz sahibi olmaya çalışıyor. Sağlık işçileri olarak önümüze çıkartılan tüm zorluklarla başa çıkacak, bir ve birlik olacak ve sendikamızda örgütleneceğiz.

Sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir, bütündür…

Sağlık hizmeti, 24 saat çalıştığımız hastanelerde hep birlikte ürettiğimiz bir ekip hizmetidir. Ve bizler, hekiminden hemşiresine, hastabakıcısından veri giriş elemanına, radyoloji teknisyeninden laborantına ve teknik servisine kadar bu hizmetin bir parçasıyız ve sağlık işçisiyiz. “Taşerona kadro veriyoruz” diyerek, bir yandan özgür toplu sözleşme hakkımızı engellediler, diğer yandan da tümüyle hukuksuz biçimde bizi farklı işkollarında çalıştırdılar. Bizi farklı işkollarına bölerek parçaladılar, gücümüzü böldüler. Hastanelerde çalışan biz sağlık işçilerini farklı işkollarında göstererek güçlü bir sendikal örgütlenme ile haklarımızı elde etmemizin önüne geçmeye çalıştılar.

Bizler, sağlık işçileri olarak hakkımızın ve hukukumuzun bilincindeyiz ve bunu mücadeleyle öğrendik.

“Artık yeter” diyoruz. İşçi sınıfının en mağdur, en fazla ezilen, insan yerine bile konulmayan, her gün ama her gün emeği çalınan, fakat her türlü baskıya rağmen emeği ve onuru için mücadele eden ve kazanan sağlık işçileri olarak kendi kaderimizi kendi ellerimize alıyoruz.

Tek çatı altında, birlik ve beraberlik içinde, sağlık işçisi olarak örgütleneceğiz ve yıllardır gasp edilen haklarımızı bir bir elde edeceğiz. Kamu hastanelerinde, üniversite hastanelerinde, özel hastanelerde, aile sağlığı merkezlerinde kısacası tüm sağlık işkolunda örgütlenecek ve güçleneceğiz.

Nasıl ki hastanelerden taşeron şirketleri mücadele ile kovduysak şimdi bize verilen içi boş kadroyu da ilerletmenin zamanı, içini doldurmanın zamanı…

Ve tüm haklarımızı mücadelemizle, birliğimizle güvence altına alma zamanı…

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol