Deprem de salgın da bizi öldürüyor, yaşamak istiyoruz

Serhat ve Onur muhtemelen, COVID-19 salgınını yaşadığımız yaklaşık 9 aylık dönemde evde kalamayan, kendi sağlıklarını korumaya çalışarak ulaşım araçlarını kullanan, uzun saatler çalışmak zorunda olan yüzbinlerce market işçisinden sadece ikisiydi

Eren Özmen 15 Kasım 2020 SAYI 4

Ege Denizi açıklarında 30 Ekim 2020 günü yaşanan 6,9 büyüklüğündeki depremin ardından İzmir’de 12 bina çöktü.[1] Depremin hemen ardından hasar tespit çalışması yapmak isteyen İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin talebi İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından reddedildi. Depremden en çok etkilenen bölgelerden biri olan Bayraklı’da iki ayrı noktada İzmir Halkevleri’nin kurduğu depremzedelerle dayanışma çadırları polisin saldırısına maruz kaldı. Önlemler ve denetim konusunda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyenler, depremin ardından kendileri dışında hiçbir inisiyatife olanak tanımayarak yarattıkları yıkımı daha da derinleştirdiler.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, depremin ardından yaptığı açıklamada, çöken binaların çoğunda zemin katlarda işyerinin kullanım alanını genişletme amacıyla kolonların kesilmiş olmasına dikkat çekti. İzmir Bayraklı’da çöken Yılmaz Erbek Apartmanı’nın zemin katında bulunan BİM market ise bir açıklama yaparak “herhangi bir taşıyıcı, kolon, duvar kırımı ve kesimi” yapmadığını belirtti.[2]

Burada aklımıza birkaç soru geliyor, BİM herhangi bir kolonu kesmediyse işletme ruhsatı verilmeden önce inceleme yapılmıyor mu? İnceleme yapılıyorsa ruhsat nasıl veriliyor? Eğer kolonları BİM kestiyse market açıldıktan sonra neden denetim yapılmıyor?

Kolonları kimin kestiği belirsiz bırakılsa da bu kesik kolonlar iki emekçinin ve markette bulunan yurttaşların canına mal oldu. BİM işçileri Serhat Er ve Onur Karakoç işbaşında yakalandıkları depremde yaşamlarını yitirdi.

Serhat ve Onur muhtemelen, COVID-19 salgınını yaşadığımız yaklaşık 9 aylık dönemde evde kalamayan, kendi sağlıklarını korumaya çalışarak ulaşım araçlarını kullanan, uzun saatler çalışmak zorunda olan yüzbinlerce market işçisinden sadece ikisiydi.

Onlar için önemli olan kârlarını arttırmaktır, sermaye birikim sürecinin kesintiye uğramaksızın sürmesidir. Yaşamını yitiren işçinin yerine yeni işçi istihdam edilebildiği sürece, iktidar ve sermaye için yaşamını yitiren işçiler birer sayısal veridir.

İşte tam da burada 12 Ekim’den bu yana yürüttüğümüz kampanyamızın sloganını tekrar vurgulamak gerekiyor: “Güvenceli çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz”. Salgın hastalıktan ve doğal afetlerden dolayı ölüyoruz ve yaşamak için bir araya gelmekten, mücadele etmekten başka yolumuz yok.

Peki güvenceli ve sağlıklı koşullarda çalışabilmek, yaşayabilmek için ne yapmalıyız?

Yaşadığımız il/ilçe belediyelerini TMMOB’nin ilgili odalarından teknik bilgi sahibi kişilerle, işyeri hekimleriyle, iş hukuku üzerine çalışan avukatlarla ve diğer ilgili kurumlarla denetim kurulları oluşturmaya zorlamalıyız.

Bunun yanı sıra kolonları gözle kontrol edebilen teknik bilgiye sahip kişi, işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı ve avukatlardan oluşan denetim ekipleri kurarak metropollerden tutun da Anadolu’nun küçük kasabalarına kadar bulunduğumuz her yerde marketler başta olmak üzere altında işyeri olan binaların denetimini sağlamalıyız. Bu denetimleri sağlarken bina sakinleri ve market işçileriyle görüşerek denetim sürecine katılmasını sağlamalıyız.

Denetimlerde;

-Marketlerin ve diğer işyerlerinin risk değerlendirmeleri ve acil durum planlarının, deprem başta olmak üzere diğer afetleri de içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini talep etmeliyiz.

-Zemin katında market veya işyeri açılan binanın taşıyıcı kolonlarında/duvarlarında herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığını kontrol etmeliyiz, raporlamalıyız.

-İşçiler için çalışma sırasında koruyucu sağlık ekipmanının işyeri tarafından sağlanmasını, çalışma koşullarının mesafe kurallarına uygun bir şekilde düzenlenmesini talep etmeliyiz.

-Çalışma saatlerinin pandemiye uygun şekilde yeniden düzenlenmesini ve saatlerin düşürülmesini, gerekirse vardiyaların arttırılmasını sağlamalıyız.

[1] Yaşanan depremin büyüklüğüne dair kamuoyunda farklı veriler dolaşmaktadır, yazıda geçen deprem büyüklüğü verisinde Kandilli Rasathanesi verileri baz alınmıştır. İzmir’de çöken bina sayısı verisinde TMMOB heyetinin depremin 3. günü yayımladığı rapordan yararlanılmıştır.

[2] https://www.bim.com.tr/KamuoyuAciklamalari/2020/Bas%C4%B1n%20A%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1.pdf

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol