Feminist özsavunma tam da bizde olanı açığa çıkarıp hayatımızı ele almanın yollarını sunuyor bize. Ve biliyoruz ki kazanımlarımız sadece kadınlar için değil bütün toplum için dönüşümü getirecek. Öyleyse kendimizi ve birbirimizi daha çok zorlayalım. En güçsüz hissettiği anlarda fiber optik kablolar ve bir ekran üzerinden İskenderun’dan Hopa’ya birbirine fikir veren, cesaret veren kadınların yapabileceklerine, kendimize sınır çizmeyelim
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala bir yandan 8 Mart eylemlerine hazırlanıyor, bir yandan da salgın koşullarında geçirdiğimiz bir yılın muhasebesini yapıyoruz. Geçen yıl sanki içine gireceğimiz tüneli görmüş gibi yazılan “umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla” sözü bütün bir yıl kadınların en çok hatırladığı başlangıç noktası oldu.[1] 8 Mart’ta yine o umutlu kalabalıklarla, kadınların isyanı her yere yayılacak. Hem de bütün bir yıl durmamış olmanın, hakkından vazgeçmemiş olmanın, yaşamını ve birbirini savunmuş olmanın gücüyle meydanlara, sokaklara, gecelere akacağız.
Bu 8 Mart bütün kadınları patriyarkaya ve erkek şiddetine karşı feminist özsavunmaya çağırıyoruz. Feminist özsavunma, hayatımızı kuşatan şiddetin kaynağına ulaşmamıza ve ona son vermemize yarayan bütün yaklaşımlar, araçlar ve yöntemlerdir.[2] Karşılaştığımız şiddeti tanımlama, onu durdurmak üzere direktif verme, yerine getirilmediği takdirde direktifimizi tekrar etme, ısrarcı olma ve şiddete, şiddeti yaratan durumlara son verme süreçlerini kapsar. Kendi bedenimizin, emeğimizin, kararlarımızın sahibi olduğumuz özgür ve eşit bir yaşam inşa etmeyi hedefler. Şiddetin kaynağı bireysel özelliklerimiz değildir. Dolayısıyla ona son vermek de tek başına bireysel güçlenmenin ürünü olamaz. Bu açıdan feminist özsavunma kolektif olarak yeni bir yaşamın inşasına çağrıdır.
Hayatlarımız şiddet, sömürü ve ayrımcılık sarmalında dönüp duruyor. Bunun kaynağındaki sistemi; patriyarkal kapitalizmi biliyoruz. Bu sistemin güncel görünümlerini kadınlar salgın boyunca en ağır şekilde yaşadı. Evlere ilk gönderilen kadınlar oldu; ilk işten çıkarılan, ilk evden çalıştırılan. Çünkü salgından korunmak için gerekli olan bakım, beslenme, hijyen ihtiyaçlarının hepsini kadınların yapması bekleniyordu. “Kadınlık görevleri” genişledi de genişledi. Çocuklara öğretmen, yaşlılara bakıcı, ailenin önleyici sağlık elemanı… Yetmedi iktidar eliyle kadınların kazanılmış hakları gasp edilmeye, İstanbul Sözleşmesi kaldırılmaya çalışıldı. Sağlığa erişim, kürtaj hakkı fiilen engellendi. Kadınların ve LGBTİ+’ların hak arama eylemleri yasaklandı. Erkek şiddeti arttı. Cezasızlık politikaları erkekler için ödüle dönerken, hayatını savunan kadınlar en ağır şekilde cezalandırıldı. Salgını elindeki iktidar erkini sonuna kadar kullanmak için fırsata çeviren Erdoğan ve ortaklarının her türlü yasağı canımıza tak etti. AKP kongrelerinde bulaşmayan ama gece 9’dan sonra bulaşan virüs hikayesinden gına geldi…
Bu koşulların üstüne, 8 Mart’a günler kala Erdoğan 2023 hedefli İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladı. Tabii ki kadına yönelik şiddeti önlemek için yapılacakları da sıraladı. İnsan aklıyla dalga geçerek hazırlanan bir insan hakları eylem planı. Tam da kadın cinayetlerinin faili meçhul cinayetlere doğru evrildiği, gözaltında tacizin, çıplak arama tehdidinin arttığı, AKPli Özlem Zengin’in “Türkiye’de çıplak arama yok… Onurlu kadın, ahlaklı kadın bir sene beklemez. Bu, kurgusal bir harekettir” diyerek beyanda bulunan kadınları suçladığı bir dönemde insan haklarından, kadın haklarından söz ediliyor. Erdoğan diyor ki; “6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ kendi alanında çok ileri bir düzenlemedir.” Elbette ileri bir düzenlemedir. Çünkü Türkiye’de kadınların uzun yıllar süren mücadelesinin sonucunda kazanılmıştır. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi gibi. Ve bu iki düzenleme de tam olarak uygulansa, öldürülen birçok kadın şu an yaşıyor olacaktı. Kadınlar pandemiye rağmen meydanlarda bunu anlattı, ülkenin dört bir yanına “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” talebini yaydı. Şimdi de sözümüz net!
Erdoğan 2023 seçimlerini bekleyin, oyalanın, insan hakları geliyor diyor. Bizim için net olansa hiçbir kadının bir an bile beklemeye tahammülünün olmadığı. Bu 8 Mart’ta meydanlardan kadınları hedef gösteren AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in ve şiddeti önceliyici mekanizmaları işletmeyip kadınların eylemlerini engellemeyi kendine görev edinen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası talebi de yükselecektir.
Kadınların hayatını kuşatan şiddetin kaynağına ve güncel görünümlerine dair çok yazıp çizebilir, çok konuşabiliriz. Ama anlattığımız hikâyenin diğer yüzünü de en az o kadar konuşabilir durumdayız. Pandemi koşullarında birbirine ulaşmanın ve örgütlenmenin yollarını, direnişin farklı biçimlerini üretti kadınlar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarını durdurdu. Israrlı eylemlerin sonucunda salıverilen birçok kadın cinayeti failinin yakalanmasını sağladı. Ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınların sesi olmaya çalıştı. Devlet şiddeti karşısında içerde de dışarda da direndi. İşyerlerinde pandemi döneminde yaşanan hak kayıplarına, işten çıkarmalara, işyerinde tacize karşı kurulan direniş çadırlarının en aktif öznesi kadınlar oldu. Pek çok güç sahibi erkeğin cinsel şiddet faili olduğunu ifşa eylemleriyle açığa çıkardı…
Sadece sokak eylemleriyle değil. Kadınların direnişi hayatın içinde türlü biçimlere bürünüyor. Bazen sokakta toplu taşımada birbirini tacize karşı gözetirken, bazen yatağındaki adama hayır derken, bazen ekonomik krizin yükünü komşular arasında hafifletmeye çalışırken… direniyoruz. Yaşadığımız hiçbir şeyin bireysel olmadığını, pek çok olayın, pek çok duygunun toplumsal ve politik olduğunu fark ediyoruz, birbirimize fark ettirmeye çalışıyoruz. Özellikle salgın dönemi bütün toplum kolektif bir anlam yitimi yaşıyorken, hayatın anlamını ancak kolektif olarak yeniden inşa edebileceğimizi biliyoruz.
Bu bilgi belki de on binlerce yıldan beri varoluşumuza kazınmış bir bilgi. Feminist özsavunma tam da bizde olanı açığa çıkarıp hayatımızı ele almanın yollarını sunuyor bize. Ve biliyoruz ki kazanımlarımız sadece kadınlar için değil bütün toplum için dönüşümü getirecek. Öyleyse kendimizi ve birbirimizi daha çok zorlayalım. En güçsüz hissettiği anlarda fiber optik kablolar ve bir ekran üzerinden İskenderun’dan Hopa’ya birbirine fikir veren, cesaret veren kadınların yapabileceklerine, kendimize sınır çizmeyelim. Evleri, evlerin damlarını, bahçelerini, belediye mekanlarını, parkları… kolektif kadın mekanlarına çevirelim. Bulunduğumuz her yerde; okulda, işyerinde, örgütlerimizde feminist mücadelenin ilkelerinin yer etmesi için dönüştürücü mekanizmalar kurulmasını sağlayalım. Kadınlar arasında el birliğine dayalı dayanışma ağları, yaşamlarımızı kazanmayı hedefleyen özsavunma ağları kurulalım. 8 Mart’ta, kadınların mücadele gününde sokaklarda şenlikli direnişlerde buluşalım.
Son sözümüz de Boğaziçi direnişine destek olup, kayyum rektörlere karşı çıktığı için tutuklanan Şilan’dan gelsin; “Aşağı bakmayan, susmayan, itaat etmeyen kadınlara sonsuz sevgiyle selamlar. Birbirinize çok iyi bakın.”
Dipnotlar:
[1] https://www.catlakzemin.com/umutsuzluga-kapilirsak-hatirlamak-isteyecegimiz-kalabaliklar/
[2] https://kadinsavunmasi.org/siddete-karsi-feminist-ozsavunma-cagla-akdere/