Paris Komünü’nün 150. yılında bu eşsiz deneyimin dünya devrim mücadelelerine ışık tutan kazanımlarını ve tartışmaları yeniden hatırlamak ve günümüze araladığı kapılardan bir adım içeriye atmak için bu özel sayıyı hazırladık
18 Mart 2021 itibariyle takvimlerimiz Paris Komünü’nün 150. yılına işaret ediyor. Aradan geçen bu koca 150 yıla rağmen “72 gün süren” Paris Komünü dünyanın dört bir yanında mücadele edenler için önemini korumaya devam ediyor.
Koca 150 yıl diyoruz, bu zaman dilimine neler sığmadı ki. Ekim Devrimi, Çin Devrimi, Küba Devrimi gibi dünyanın dört bir yanında meydana gelen devrimler, sayısız başkaldırı, ayaklanma, isyan ve grev. Öte yandan da kapitalizmin, emperyalizmin, faşizmin ve ataerkinin azgın sularında kaybolan, sınırsızca sömürülen, söndürülen milyonlarca hayat…
Tarihteki ilk işçi sınıfı egemenliği olarak düşünülen Paris Komünü 72 günlük ömründe belki de farkında olmadan kendisinden sonra meydana gelecek pek çok devrimi muştuladı. İktidara karşı kazandı-kaybetti, kapitalizme büyük bir çelme taktı, kadın özgürlüğünün somut kazanımlarına tanıklık etti, çalışma sürelerini düzenledi, burjuva demokrasisine karşı gerçek demokrasinin ne olduğunu gösterdi, “yurdumuz tüm cihandır” bizim diyerek cumhuriyetin sınırlarını yıktı, evrensel cumhuriyete doğru yürüdü…
Paris Komünü’nün 150. yılında hem tüm bu kazanımları ve tartışmaları yeniden hatırlamak hem de günümüze araladığı kapılardan bir adım içeriye atmak için bizler de bu özel sayıyı hazırladık.
Doğan Çetinkaya, Sermaye Çağı’nda Devrim: Paris Komünü Üzerine… başlıklı yazısında bizlere toplumsal hareket tarihinde Paris Komünü’nün hangi tarihselliğin içerisine yerleştiğini aktarıyor ve Komün’ün kendine özgü karakteristiğinin, Devrimler Çağı (1789-1848) ile 20. yüzyıl başında ortaya çıkacak devrimler dalgası arasındaki özel konumu nedeniyle oluştuğunu belirtiyor.
Önder Kulak, Marx ve Paris Komünü: Bugüne Notlar başlıklı yazısında Marx ve Uluslararası Emekçiler Birliği’nden hareketle bir Komün değerlendirmesi sunuyor ve Komün’ün işçi sınıfının devrimci birikimine sunduğu katkının altını çiziyor.
Menderes Tutuş, Lenin’in Dansı başlıklı yazısında, Lenin’in Paris Komünü’nden çıkardığı devrim ve yenilgi derslerini Sovyet devrimine ve sosyalizmine tercüme edişini irdeliyor.
Ceylan Ekin Işık ve Alev Tosun, Bulvarların Sonu Nereye Çıkar? Meydanlardaki Paris Komünü Hayaleti başlıklı yazılarında Paris Komünü ile ilgili tartışmalarda büyük önem arz eden mekân konusuna odaklanıyorlar. Haussmann’ın 1848 Devrimleri sonrasında Paris’e yaptığı müdahalelerin ne gibi sonuçlar doğurduğuna bakarak yakın zamanda verilen mücadelelerde Komün “hayaletini” gözlemliyorlar.
Elif Tuğba Şimşek, Paris Komünü’nde Kooperatifçilik Deneyimleri başlıklı yazısında merceğini Komün günlerinde ortaya çıkan kooperatiflere doğrultuyor ve üretimin nasıl örgütlenmeye çalışıldığını ayrıntılandırıyor. Şimşek ayrıca Komün’de kadın emeğinin görünürlüğü açısından büyük önem taşıyan Kadınlar Birliği’ne de özel olarak yer veriyor.
Diyar Saraçoğlu, Kulüplerden Evrenselliğe Bir Fikriyat Olarak Komün başlıklı yazısında Komün’ün daha çok fikriyat tarafına odaklanıyor ve kulüplerden doğduğunu belirttiği bu fikriyatın zamanla nasıl evrensel bir nitelik kazandığını aktarıyor.
Tolga Tören, Yeni Bir Haziran! başlıklı yazısında bizleri Komün’ün bıraktığı yerden tanıdık zamanlara, coğrafyamızın devrimci mücadele tarihi açısından önem arz eden farklı Haziran günlerine getiriyor ve “O Haziran gelecek elbet!” diyor.
Hamit Erdem, Paris Komünü’nün Osmanlı Basınındaki Yansımaları ve Komün’e Katılan Türkler başlıklı yazısında Komün’ün meydana geldiği yıllarda (ve sonrasında) sosyalizmin Osmanlı basınındaki farklı algılanış biçimlerine değiniyor ve Komün’e katılan üç Türk olan Mehmet, Reşat ve Nuri Beylerin öyküsünü bizlere anlatıyor.
Yüksel Akkaya, Latin Amerika’da Komün Rüzgârı başlıklı yazısında Komün’ün etki alanının Atlas Okyanusu’nu aşıp Latin Amerika’ya ulaştığından söz ediyor ve Latin Amerika’ya ulaşan komünarların oradaki işçi hareketlerinde oynadığı role değiniyor.
Deniz Can Tepe, Paris Komünü’ne Dair Bir Şarkı Yapsak! başlıklı yazısında bugün bir Paris Komünü şarkısı yazma üzerine akıl yürütüyor ve farklı yaklaşımlar üzerinden Komün şarkıları kaleme alıyor.
Süreyya Karacabey, Komün’ün Dramaturgisi başlıklı yazısında Bertolt Brecht’in Paris Komünü’nü konu alan Komün Günleri oyununa odaklanıyor ve Brecht’in oyundan hareketle ortaya koymaya çalıştığı Komün anlatısını bizlere sunuyor.
Ahmet Buğra Kalender, Paris Komünü’nde Fotoğrafın Öteki Yüzü başlıklı yazısında Komün günleri ve sonrasında çekilen fotoğrafları inceliyor ve yapılan fotoğraf manipülasyonlarıyla Versay’ın infazlarının nasıl haklı çıkarılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Tahir Emre Kalaycı’nın Fransa’da İç Savaş Zaman Çizelgesi başlıklı çevirisi, 1870-1871 yılları Fransa’sındaki önemli kırılma anlarını bizlere kronolojik sıra içerisinde sunuyor.
Jerome Roos En Sonunda Yeniden Keşfedilmiş Siyasal Biçim başlığıyla Gamze Boztepe tarafından Türkçeye çevrilen yazısında, Paris Komünü ve genel olarak komün fikriyatını tartışıyor ve fikri takip yaparak günümüzde bir Komünler komünü kurmanın zamanının geldiğini söylüyor.
Manu Goswami’nin Kristin Ross ile yaptığı ve Paris Komünü’nün Anlamı başlığıyla Tahir Emre Kalaycı tarafından Türkçeye çevrilen söyleşide Ross, Ortak Lüks kitabından hareketle Komün’ün mücadeleler tarihi açısından bir kaynak olarak önemine değiniyor ve Komün’ün sanatçılar şubesinin şiarı olan “Ortak Lüks”ü açıklıyor.
Diyar Saraçoğlu’nun Paris Libre (12 Nisan – 24 Mayıs 1871) başlıklı çevirisi, Komün günlerinde günlük olarak yayımlanan Paris Libre gazetesi üzerinden bize içeriden ayrıntılı bir bakış sunuyor.
Paris Komünü’nün 150. yılı dolayısıyla hazırladığımız bu özel dosyaya katkı sunan herkese teşekkür ederiz. İllüstrasyonları için Ali Yıldız ve kapak tasarımı için Necati Henden özel bir teşekkürü hak ediyorlar. Onlar sayesinde Komün’ün özgün anlamını görsel olarak da ifade eden bir çalışma ortaya çıkabildi.
Vive la Commune!