Bize bir halk sağlığı hareketi lazım

Artık bütün toplumsal sorunlar bir halk sağlığı sorunudur ve dolayısıyla halk hareketi bugün bir halk sağlığı hareketidir. İşyeri mücadelelerinden kentlerde yaşamın sürdürülmesine kadar emekçi sınıfları ortak kesen talepler ve hareket noktalarının önceliği halk sağlığının tesis edilmesidir

Özgür Bozkurt 23 Aralık 2020 SAYI 6

Tüm toplumsal/politik sorunlar artık aynı zamanda bir halk sağlığı sorunudur. Dolayısıyla devrimci hareketin bir toplumsal sağlık hareketi olarak da örgütlenmek zorunda olduğu bir noktadayız.

Salgının başından itibaren işçiler, yoksullukla ve işsizlikte boğuşanlar, kadınlar, gençler, mülteciler salgın yönetiminin en yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmeye zorlanıyor. Çünkü salgın yönetimi aslında, patronların talepleri doğrultusunda iktidarın icra ettiği bir krizi fırsata çevirme aracı. Fırsat; kârları katlamak, emek maliyetlerini düşürmek ve emek üzerinde yeni tahakküm biçimleri üretmektir. Aynı zamanda kentsel yaşamın maddi yükünü de yine emekçilere yükleyerek krizin içinden çıkma yolları aranıyor.

Bir yandan kapalı devre üretim tesisleri tartışılıyor, bir yandan da evden çalışma adı altında denetimden, resmiyetten, iş ilişkilerinden bir parça uzak zamanlar dahi işgal ediliyor. Bir yandan sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor ama bir yandan da yasaklarda dahi işçiler çalışmaya zorlanıyor. Ücretsiz izine çıkarılanların gündelik yaşamını nasıl sürdürecekleri düşünülmüyor. Kabaran faturalar, biriken kiralar, gıda masrafları bindikçe biniyor. Ücretsiz izne çıkartılan işçiler başta olmak üzere emekçiler kayıt dışı, güvencesiz ve esnek çalışmaya bu şartlar altında gönüllü oluyor ya da daha beteri bu hayatı böyle sürdürmektense hayatından vazgeçmeyi tercih ediyor. Salgın sayesinde karlarını katlayan patronlar, üretim ve yeniden-üretim alanları arasındaki farkları silikleştirerek denetim ve tahakkümü bütün bir zamana ve mekâna yaymaya başladı bile.

Bu koşullar halka, emekçi sınıflara kendi salgın yönetimini oluşturması zorunluluğunu da getirmiş durumda. Şimdilik henüz birbirinden ayrı tekil direnişler ve örgütlenme çabaları, dayanışma faaliyetleri ve protesto biçimleri şeklinde dile gelen itirazlar hayatı yeniden kurmayı esas alacak bir politik programı olgunlaştırmak zorunda. Halkın politik programı ya da deyim yerindeyse salgın koşullarında insanca yaşama ve güvenceli çalışma koşullarını yerine getirecek şartlar, olumlu ve olumsuz deneyimleriyle salgının ilk günlerinden itibaren ortaya çıkan direniş pratiklerinde saklı.

Tıkanma, arayışlar, kıpırdanışlar

Sağlık emekçilerinin, marketlerde, kargolarda, depolarda çalışan işçilerin, enerji işçilerinin oluşan mücadele içerisinde çıkan talepleri ve örgütlenme hamleleri salgın koşullarında en hayati işleri yapan emekçi kesimlerinin güvenceli çalışma ve özsavunma/özyönetim ilkesini hayata geçirme hedeflerini de olgunlaştırıyor.

Büyük üretim tesislerinde özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği talepleri etrafında harekete geçen, insanca yaşayacak bir ücrete kavuşmak için örgütlenen/sendikalaşan işçilerin, işten çıkarmalar yasak olmasına rağmen 25/2. maddeden işten çıkarılmaları ve bunun karşısında çeşitli fabrikalarda direnişe geçmeleri işyeri eksenli mücadeleler için artık işçi sağlığı ve iş güvenliğinin örgütlenmeyle iç içe geçtiğini gösteriyor. Bu durum artık gerçek bir hak mücadelesi imkânı olmaktan çıkan toplu sözleşme (TİS) düzeneklerinin salgın koşullarında nereden aşılması gerektiğine ve büyük üretim tesislerindeki ortak taleplere de işaret ediyor.

Kadın hareketi salgın koşullarında da yol göstermeye ve örnek alınabilir, yaygınlaşabilir direniş pratiklerini ortaya çıkarmaya devam etti. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara karşı direniş ve salgının yükünün kadınlara yıkılmasına karşı şekillenen dayanışma/mücadele pratikleri yaşamı savunmanın önemli deneyimlerini ortaya çıkardı.

Aslında işçi hareketi ve kadın hareketinin, salgın koşullarında bir yandan virüse bir yandan da gerici/cinsiyetçi sermaye egemenliğine karşı geliştirdiği hayatta kalma refleksleri ortaya izinden gidilmesi gereken bir çizginin ipuçlarını da sermeye başladı. Ancak hareketin geri kalan noktaları hala bütünlüğü kuracak durumda değil. İlk günlerde dayanışma ağları biçimini alan semt/mahalle odaklı faaliyetler kısıtlı bir alanda kaldı ve dayanışmanın ötesine geçerek kentte yaşamının taleplerini halk sağlığı temelinde kuramadı. Aslında ilk günlerde kısık sesle de olsa telaffuz edilen kira grevleri, fatura ertelenmesi talepleri bir ihtiyacı gösterse de bu noktalardan bir hareket inşasına girişilemedi.

İlk günlerin salgın odaklı politik atmosferinin parlattığı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve açıkladığı veriler günden güne güvenilirliğini yitirdi. Artık “Hasta kim?”, “Vaka ne?” birbirine karışır oldu ancak halkın en azından eldeki imkanlarla, doğru bilgilenebileceği sade ve basit bir bilgi kaynağı oluşturulamadı. TTB ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) yaygınlaştırdığı bilgiler daha çok sağlıkçı camiası ve konunun ilgilileri içinde kaldı.

Neler oluyor, neler yapabiliriz?

Tablo yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla birlikte aslında halkın salgın yönetiminin unsurlarını bize gösteriyor. Bu noktada önümüzde duran da yaşamın halk sağlığı temelinde yeniden inşa taleplerini ve bu talepleri karşılayacak bir hareketi inşa etmektir. Ama nasıl? Öncelikle tekrar altını çizmekte yarar var, artık bütün toplumsal sorunlar bir halk sağlığı sorunudur ve dolayısıyla halk hareketi bugün bir halk sağlığı hareketidir. İşyeri mücadelelerinden kentlerde yaşamın sürdürülmesine kadar emekçi sınıfları ortak kesen talepler ve hareket noktalarının önceliği halk sağlığının tesis edilmesidir. Bugün bir işyerinde mücadelenin önceliklerinden birisi bir işçinin kişisel koruyucu donanıma (maske, dezenfektan, eldiven vs.) erişimiyse, sabah işe giderken ulaşım araçlarında virüse yakalanma riskini en aza indiren koşullarda seyahat etmesini talep etmesi de kentsel mücadelelerin önceliğidir ve sağlık hakkı temelinde ortaklaşmaktadırlar. Kısa bir zaman önceye kadar faturalara gelen zamlar geçim koşullarını ağırlaştırmaktayken bugün aynı zamanda salgın koşullarında bağışıklığın düşmesine sebep olacak biçimde ısınma sorunuyla, suya ulaşım sorunuyla iç içe bir mücadele başlığıdır. Kiraların ödenmesi, her yıl yapılan kira zamları, kiracı haklarının geliştirilmesi için örgütlenme salgın koşullarında barınma hakkı mücadelesidir. İşyerinden yaşam alanlarına kentin bütün çevrimlerindeki hak talepleri ve mücadeleleri halk sağlığı hareketinin gündemi olarak örgütlenebilir. Aslında kendiliğinden gelişen ya da direnme eğilimi halinde bulunan hareket noktalarının halk sağlığı temelinde birbirinden ayrı olmayan, birbirini büyüten mücadeleler olduğunu görmemiz gerekir.

Aynı zamanda halkın salgın koşullarında birbirini koruyan, birbirinden haberdar olan dayanışması bir halk örgütlülüğü biçiminde yine halk sağlığı hareketi olarak gelişebilir. Bir komşumuzun gittiği hastanede teste ulaşamaması ya da test için para istenmesi teşhir ve protesto edilmesi gereken bir durumdur. Ancak bundan haberdar olacak halk örgütlülüğü ağı ve teşhir/protesto edecek bir halk iradesi olduğu müddetçe. Öyleyse mahalle/semt ya da kent ölçeğinde haberleşme olanaklarını yaratalım. İletişim olanaklarının bugünkü gelişkinliğine bakarak bu çok hızlı ve kolay atılabilir bir adım. Bu adımı güçlendirmesi gereken ise aslında bir halk örgütlülüğünü de ifade eden haberleşme gruplarında sağlık emekçilerinin mutlaka bulunması ve doğru bilgiye ulaşmak ya da ortalığa dökülen bilgilerin doğrulunu/yanlışlığını teyit ederek kafa karışıklığını gidermenin imkanlarının böylelikle sağlanmasıdır. Sağlık emekçileri hareketi yalnızca hastanelerdeki sorunlarla sınırlı değil aynı zamanda bir toplumsal harekettir vurgusunun bir ayağı da buradadır.

Yapılabileceklerin ve potansiyellerin listesi daha da uzatılabilir ama esas olan nokta şu ki bugünkü bütün direniş odakları ve eğilimleri toplumsal yaşamdan siyasal düzene kadar hayatı halk sağlığı temelinde yeniden kurmak zorundadır. Başka bir yol yok! Kapitalizmin egemenliği altında insan uygarlığı bir salgını, büyük çapta bir doğal afeti ya da beklenmeyen başka bir sıra dışı durumu daha kaldırabilecek vaziyette değil. Yaşadığımız günler bunun canlı kanıtı. Öyleyse önce hareketi sonra dünyayı halk sağlığı temelinde yeniden kurmanın vaktidir.

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol