Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk: “Öz eleştirel bir yeniden inşa sürecinin ilk adımlarını attık”

Kısa süre önce Halkevleri Genel Başkanlığına seçilen Nebiye Merttürk, “Geleneğimizin gücüne, tecrübemizin yol göstericiliğine, işçi sınıfının ve bu mücadelenin militanlarının devrimci kapasitesine inanıyor, bu özgüvenle öz eleştirel bir yeniden inşa süreci tarif ediyoruz” diyor

  16 Ekim 2020 SAYI 2

Yeni dönem mücadele programını konuşmak üzere 13 Eylül’de Ankara’da bir delege toplantısı düzenleyen Halkevleri, daha sonra mevcut yönetim içerisinde yeni bir işbölümüne giderek Nebiye Merttürk’ü Genel Başkanlığa getirdi. Pandemi koşullarında öne çıkan toplumsal çelişkiler, siyasal çatışma eksenleri ve halk içindeki direnme eğilimleri üzerine tartışmaların yürütüldüğü delege toplantısının ardından geçen bir ayı hareketli geçiren Halkevleri kısa süre önce de “Yaşamak İstiyoruz” sloganıyla bir kampanya başlattı. Mahallelerde, okullarda, hastanelerde, bakanlık önlerinde, kent meydanlarında anket çalışmaları, propaganda faaliyetleri ve eylemlerle güvenceli çalışma ve insanca yaşam talebini yükseltiyorlar. Halkevleri uzun bir aranın ardından yeniden “hak mücadeleleri” çizgisine mi dönüyor? Yeni sorunlara eski ezberle mi yanıt arıyor? Yeni olan ne? Geçmiş tecrübelerden ne gibi dersler çıkarıldı? “Yeniden inşa” tartışmasının somut bir karşılığı var mı? Tüm bu soruları, Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk’e yönelttik. “Biz geleneğimizin gücüne, tecrübemizin yol göstericiliğine, işçi sınıfının ve bu mücadelenin militanlarının devrimci kapasitesine inanıyor, bu özgüvenle öz eleştirel bir yeniden inşa süreci tarif ediyoruz” diyen Merttürk, bu iddianın aynı zamanda bir davet olduğunu belirterek Halkevlerinin yeni dönemini birlikte kurmak için her Halkevi dostunun görüşünü ve katkısını önemsediklerini vurguluyor.

Halkevleri kısa süre önce bir delege toplantısı yaptı ve yeni işbölümünde siz de genel başkanlık görevine getirildiniz. Toplantıda da hem geçmiş döneme dair değerlendirmeler hem de önümüzdeki döneme dair yeni tartışmalar vardı. Sonrasında da dikkat çeken bir kıpırdanma gözlendi. Ne yapıyor Halkevleri, yeni olan ne?

Halkevleri kendini her dönem toplumsal muhalefetin özgün ihtiyaçlarına göre konumlandırmış bir halk örgütüdür. Halkevlerindeki kıpırdanmayı köklerini saldığı toplumsal direnme eğilimlerindeki hareketliliğin bir görünümü ve örgütümüzün, kadrolarımızın, halkın özgücüne olan inancıyla bu direnme eğilimleriyle buluşma, direnme eğilimlerini örgütleme ve halk iktidarını kurmak için mücadele kararlılığının ifadesi olarak özetleyebiliriz.

İçinden geçtiğimiz pandemi koşulları bir süredir yanıt bulmayı ertelediğimiz sorunları çok yaşamsal şekilde karşımıza çıkardı. Örneğin kamusal sağlık hakkı hareketi yıllar önce tıkanmışken, pandemi bu sorunu hem sağlık emekçileri cephesinden hem de ölüme mahkûm edilen halk cephesinden bizlerin gündemine soktu. Pandemi koşullarında ölümüne işyerlerine sürülen işçilerin ve hatta ölümüne çalışma olanağı dahi olmayan işsizlerin yaşamda kalma mücadelesi, sadece sendikal hareketi yapısal krizleri ile yüzleştiren bir sorun olarak çıkmadı karşımıza. Sermayenin kuşatması altındaki mahallerimizin işçileri ve işsizlerinin, emekleri yok sayılan kadınların örgütlenmesi, mahalle örgütlerimizin de zorunlu gündemi oldu. İktidarın her türlü direnme eğilimini bastırmaya yönelen, kendisini kayyumlarla, savaş siyasetiyle var eden çizgisi en ufak bir hak talebinin örgütlenmesinin faşizme karşı mücadeleden ayrı düşünülemeyeceğini, faşizme karşı mücadelenin temel mücadele gündemimiz olduğunu en yakıcı biçimlerde gösterdi. Gerici-neoliberal saldırı altındaki eğitimin yaşadığı büyük çöküntüden pandemi yönetiminin faşist niteliğinin hayatımızdaki çeşitli yansımalarına daha birçok şey sıralanabilir. Bu yakıcı tablo karşısında artık erteleme şansımız yoktu ve birikmiş sorunlarımıza yanıt aramaya başladık.

Toplumsal mücadeleler ve siyaset ilişkisinin ülkemizde eskisi gibi sürdürülemeyeceği ortadaydı. Dolayısıyla geç kalmış bir biçimde de olsa yeni bir adım atma ihtiyacı kendisini dayatmış oldu. Sol, kapanabildiği evlerden adeta bir savaş cephesine, işçilere, kadınlara, doğaya, Kürtlere, Ortadoğu halklarına açılmış savaş cephesine bakarken, belki daha önce kolaylıkla yapılabilen açıklamalar yapılamaz, olağan çözüm önerileri önerilemez oldu.

Türkiye’de bizim de bir parçası olduğumuz sosyalist hareketin uzunca bir süredir siyasette temsil alanının gündemleri, krizleri ve gerilimleri etrafında hareket etmeye çalıştığı ve bu çabayı sürdürdükçe de hareketsizleştiği bir durumla karşı karşıyayız. Ama bir yandan da iktidarın siyasi gündemin dışında tutmak istediği ancak sosyalist hareketin tam da tersini yapabileceği somut toplumsal meseleler var; ekonomik krizin emekçilere kesilen faturası gibi, yoksulluk gibi, işsizlik gibi, kölece çalışmanın dayatılması gibi… Bu meselelerin yarattığı toplumsal çelişkiler bir sol, sosyalist iradenin müdahalesiyle buluşmadığı için de direniş değil toplumsal çürüme eğilimini besliyor. Biz halkın kendi bağımsız çıkarları etrafında kendi hareketini yaratmak ve bu doğrultuda gündelik yaşamın en basit bir sorununu dahi politikleştirerek ilerlemek için sorumluluk almayı önümüze görev olarak koyduk. Örneğin delege toplantısına gittiğimiz süreçte COVID-19 cephesine sürülen sağlık emekçileri, tedarik zincirinde çalışan market, mağaza, kargo işçileri başta olmak üzere sınıfın evde kalamayan kesimlerinin örgütlenmesi noktasında inisiyatif aldık. Bunları yapmakla yeni bir şey keşfettiğimizi söylemiyoruz ancak iktidara karşı bugünün sınıf mücadelesi pratikleri içinden bir siyasal itiraz geliştirmeye çalışıyor bunu da devrimci yenilenme ihtiyacının bir gereği olarak ele alıyoruz.

Kıpırdanmamız dikkat çektiyse bu iyiye işarettir. Bir süredir zaten Halkevciler bulunduğu her mücadele alanında, o alanın özgün durumuna uygun olarak, sorunlarla boğuşan kesimlerin örgütlenmesi, talepleri etrafında bir araya gelmesi için çaba gösteriyordu. Dokunduğumuzda bin ah işittiğimiz kesimlerin taleplerini görünür kılmak devrimci bir görev olarak önümüzde durduğu için de elimizden geldiğince çaba gösteriyoruz. Ama esas olarak kimse adına ya da yerine söz söyleyen değil bizzat sorunun muhataplarının hareketin öznesi olduğu bir örgütlenmeler zinciri oluşturmak esas hedefimiz.

Ülkenin dört bir yanından gelen delegelerimizle yaptığımız toplantıda da işçi sınıfının somut talepleri etrafında mücadele etmenin, bunun siyasetini kurmanın gerekliliği ve olanakları üzerine konuştuk, öneriler geliştirdik, kararlar aldık. Halkevcilerin ülkenin dört bir yanında sergilediği kıpırdanma bu sürecin yansımasıdır.

Pandemi koşullarında, alışageldiğimiz yan yana gelme olanaklarından yoksun şekilde gerçekleştirdiğimiz delege toplantısı, ifade etmeye çalıştığım temel çıkarımlara dayanmaktaysa da Halkevciler için tamamlanmış bir tartışmadan bahsetmiyoruz. Halkevcilerin de sosyalistlerin genelinin de bu tarihsel dönemeçte bir çıkış yapabilmek için çıkarması gereken pek çok ders var. Bizler geçmiş dönem mücadelemizi, bugünün karşımıza çıkardığı görevlerle ölçmeyi ve bu muhasebeyle birlikte bugünün güncel çatışmalarını örgütleme görevini bir arada önümüze hedef olarak koyduk.

Geriye dönüp baktığımızda Halkevlerinin mücadelesinde biriken pek çok olumlu ve olumsuz deneyim var. Geçmişin tecrübelerinden çıkan ders nedir?

Neoliberalizme karşı hak mücadeleleri çizgisinin yükselişini ve daha sonra tıkanıp sönümlenmesini yaşadık. Bu özel olarak Halkevleri’nin tecrübesiydi. Türkiye tarihinin en büyük isyanı olarak Gezi’yi ve o isyanın yenilgisini yaşadık. Daha sonra bir yandan peş peşe seçimlerin sıralandığı bir yandan da faşizmin şiddetinin türlü biçimlerde karşımıza çıktığı bir ortamda muhalefetin sandığa sıkıştırılmasını yaşadık. Bunları da sosyalist hareketin geri kalanı ile birlikte tecrübe ettik.

Elbette ki tıkanmaların, yenilgilerin nesnel bir dizi nedeni var. Faşizm koşullarında yaşıyoruz, çok sayıda zorluk sıralayabiliriz. Ancak bunlar, içinde siyaset yaptığımız zamanın ve memleketin gerçeklikleri. Mesele tam da bu gerçekliklere uygun, bu zorlukları aşacak bir hazırlığa ya da donanıma neden sahip olmadığımızla, yani kendimizle ilgilidir. Bunları tartışıyoruz, tüm örgütümüzle birlikte tartışacak, neyi başarıp neyi başaramadığımızın muhasebesini yapacak, eksiklerimizi gidermeye, kendimizi baştan aşağı öz eleştirel bir süreç içinde yenilemeye koyulacağız. Tecrübeden faydalanmak, ders çıkarmak budur. Aksi durumda sorunu kendimizde değil dışımızda, giderek de sınıf mücadelesinde, işçi sınıfında bulur, buna uygun “yeni” projelerle sorunu derinleştirmeye devam ederiz.

Tüm bu nedenlerle geçmişin tecrübelerinden ders çıkarmaktan söz edeceksek öncelikle her şeye rağmen halka ve işçi sınıfına güveni terk etmemek ve teori ile pratik arasındaki diyalektik bağı yok saymamak gerektiğini söyleyebilirim. Sınıf mücadelesinin gerçek hareket zeminlerine yaslanmayan, orada sınanmayan, kendinden menkul politik iddialarla bir yere varamayız. Kendimizi eleştirmekten, yenilgilerimizle hesaplaşmaktan kaçamayız.

Türkiye solunun bir dönemi aşılmak zorunda. Bugünün devrimci mücadelesinin gereklilikleri doğrultusunda yenilgilerimizle hesaplaşarak, hesaplaşılmamış yenilgilerin beslediği bürokratik yozlaşmayı, konformizmi, yılgınlığı aşarak mücadele örgütlerimizi yenilemeli, yeni mücadele örgütleri kurmalıyız.

Hak mücadeleleri Halkevlerinin alameti farikasıydı. Yeni dönemde ne ifade ediyor? “Kaldığımız yerden devam” mı diyorsunuz?

Kaldığımız yerden devam edeceğiz diyemeyiz. Öncelikle neoliberalizme karşı hak mücadelelerini yükselttiğimiz o ilk dönem ile bugünün neoliberal saldırıları arasında çok fark var. Halkın barınma, su, eğitim, sağlık, ulaşım, enerji gibi en temel haklarının gasp edilip sermayeye peşkeş çekilmesine karşı mücadele ediyorduk. Bir savunma hareketiydi. Bize rengimizi veren, memleketin her karışına dokunmamıza ve bir direnişle buluşmamıza vesile olan bir mücadeleydi.

Geçmişin hak mücadeleleri neoliberalizmin ve AKP’nin henüz yükselme döneminde olduğu bir süreçte yaşandı. Kamunun tasfiyesinin yaşandığı bir süreçti. Elde olanı koruma, savunma refleksleri öne çıkıyordu. AKP bu neoliberal yıkım sürecini tamamladı. Açığa çıkan toplumsal siyasal krize yanıt olarak da tek adam rejimine geçti. Birçok etkili direniş örgütlemiş ve güzel deneyimler yaşamışsak da bu süreci durduramadık. Aslında yenildik. Sol ve toplumsal muhalefet başarısızlığa uğradı. Bugün eski biçimiyle savunmacı bir çizginin tekrarlanması mümkün değil.

Bugün değişen neoliberal saldırı biçimlerine göre hak mücadeleleri de yeni biçimini alacaktır. Neoliberalizm işçi sınıfının, halkın yaşamına artık herhangi bir olumlu vaatte bulunmadan, bir çöküntü tablosunun ortasında, en dolaysız biçimde saldırıyor. Uzlaşmaz çelişkilerin su yüzüne çıktığı bir dünya ve ülke gerçekliği karşısında bugünün hak mücadelelerini yaratma iddiası artık savunmacı değil kurucu bir sürece işaret eder. Neoliberal saldırganlık karşısında sosyalizmi kurma iddiasıyla yürüyeceğiz bu yolu. Doğrudan iktidar hedefli bir mücadele çizgisi oluşturmamız gerekiyor.

Ayrıca hak mücadelesi çizgisinde bir yerde “kaldıysak”, bir kesinti yaşandıysa, mücadeleyi bundan sonra başarılı bir şekilde ilerletebilmek ve aynı sıkıntıları yaşamamak için bu kesintinin nedenlerini ve bunlarla nasıl başa çıkacağımızı ortaya koymalıyız. “Nerede kalmıştık?” sorusunun sorulmasına neden olan uzun bir olağanüstü haller sürecinden bahsediyoruz. Faşizm aynı zamanda kapitalizmin neden olduğu krizlerin devrimci bir biçimde aşılmasını engelleme amacı taşıyorsa, neoliberal yıkımın mağduru olan kesimlerin devrimci bir hareket temelinde örgütlenmesine kayıtsız kalmayacağı da aşikardı. Müdahaleyi hareketin en ileri noktada politikleşme olanakları yakaladığı bir tarihsel süreçte yaptı. Haziran İsyanı ve sonrasında Kürt dinamiğiyle Batı’daki hak mücadeleleri dinamiklerinin yakınlaşma olanakları yakaladığı bir süreçte, kitle katliamları eşliğinde ilerleyen baskı ve terör atmosferiyle kitle pasifikasyonu yaratarak yaptı. Bu zemin üzerinde gündeme gelen yeni rejim inşası sürecinde de aşağıda yaşanan kriz, yoksullaşma, hak gasplarına karşı mücadeleyle faşizme karşı mücadele çizgisini birleştiren bir mücadele yürütülemedi. Bugün faşizme karşı mücadelenin güncel görevlerinden bağımsız, iktidar perspektifi olmayan bir hak mücadelesi çizgisi tarif edemeyiz. Sonuçta kestirme yanıtlar yok. Bütün bunlara dair hem üyelerimizle hem toplumsal mücadeleler içinde yan yana durduğumuz dostlarımızla daha çok tartışıp eyleyeceğiz.

Faşizme karşı mücadeledeki eksiklerden mustarip bir muhalefet var. Saldırılar tırmanıyor. Bu konuda tutumunuz nedir?

Faşizmin bugün bu kadar rahat saldırmasındaki sebeplerden biri de muhalefetteki eksiklikler. Bugün problemimiz, muhalefetin, toplumsal çelişki ve çatışmalara uygun pozisyonlar almak yerine kendi öznel sınırlarına uygun pozisyonları tercih etmesidir. İktidarın “bir şekilde” gidici olduğu algısı sürekli yeniden üretiliyor ve çözüm adresi olarak tarif edilen tek şey “sandık”. Bu yaklaşım faşizme karşı mücadelenin acil görevlerini de yok sayıyor, erteliyor. Bugün hak mücadelesi, sınıf mücadelesi çizgisinin ilerletilmesini ve halkın öz örgütlerinin kurulmasını aynı zamanda faşizme karşı mücadelenin gereği olarak ele alıyoruz. Faşizm örgütsüzlük, faşizm hak talep edememek, faşizm bir parçalama stratejisi olarak gelişiyorsa bu bastırma hareketini kıracak örgütlenmeler geliştireceğiz.

Etkili bir muhalefetin yaratılabilmesi için başta kendi sınırlarını, ardından iktidarın çizmeye çalıştığı sınırları zorlayan, sınırların üzerine basan ve o sınırları aşmaya yeltenen bir muhalefete ihtiyaç var.

Ülkenin en etkili toplumsal muhalefet dinamiğini oluşturan kadın hareketi sınırları zorlayan ve aşan bir noktada bize olumlu bir örnek teşkil ediyor.

Toplumsal muhalefetteki eksiklikleri giderebilmek için önce sorunlarımızla yüzleşebilmemiz gerekir. Toplumsal muhalefet için uzun yıllar ön açıcı rol oynamış pek çok etkili kurum günün ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Bugünün acil ihtiyacı bir an önce bu gerçekle yüzleşebilmek, geçmişin mirasından yemeyi bırakıp, gerçek sorunlara temas edebilmektir. Bizim yapmaya çalıştığımız budur. İçinde bulunduğumuz her ortak çabada da buna özen göstereceğimizi söyleyebilirim.

Diğer muhalefet bileşenleriyle nasıl bir ilişki tarif edeceksiniz?

Faşizme karşı mücadelede elbette demokrasi güçleriyle ortak tutumların sergilenmesi, bunun da ötesinde ortak mücadele zeminlerinin ve gerekli koşullar sağlandığında da birliklerin tarif edilmesi gerekir. Geniş kitlelerle yeniden buluşmak için, faşizmin baskı aygıtlarını bertaraf edecek ortak bir mücadele zemini hepimizin ihtiyacı. Öte yandan bütün solun tarihin en dip noktalarından birini yaşadığı, hareketsiz ve politikasız kaldığı, bir yeniden inşa ihtiyacıyla karşı karşıya olduğu bir anda masa başında kurulacak birlikler sorunun esasına yanıt üretmeyecektir. Solun ve muhalefetin mücadelenin gerekleri doğrultusunda bir yeniden inşa sürecine ihtiyacı var. Hepimiz sokakta sınavımızı vereceğiz, sokağı canlı tutacağız ve yeniden kazanacağız. Birlik zeminleri de ancak somut mücadelelere dayandığında etkili sonuçlar verecektir.

Delege toplantısında da değinilmişti, söyleşi içinde de değindiniz. Bir yeniden kuruluş sürecinden söz ediyorsunuz. Halkevleri çok katmanlı bir çevreye sahip. Bu yeniden kuruluşta kimi nasıl seferber edeceksiniz?

Halkevleri’nin on yıllardır yürüttüğü mücadeleleri dikkate aldığımızda zengin tecrübe ve yeteneklere sahip farklı kadro kuşaklarının ve farklı zamanlarda seferber edilmiş geniş kitle ilişkilerinin olduğunu görürüz. Eğer öz eleştirel bir süreçten, bir yeniden inşadan söz ediyorsak, bu, bugün bu iddiayı ortaya koyanların kendine biçtiği görevin ötesinde aynı zamanda bir davettir. Bu davet aynı zamanda kadrosundan kitlesine gelmiş geçmiş bütün Halkevcilere borcumuzdur. Geçmişimizi değerlendirirken bütün o tecrübenin dile gelmesine ve geleceğe doğru adım atarken de mümkün olan bütün kapasitenin seferber olmasına ihtiyacımız var. Biz geleneğimizin gücüne, tecrübemizin yol göstericiliğine, işçi sınıfının ve bu mücadelenin militanlarının devrimci kapasitesine inanıyor, bu özgüvenle öz eleştirel bir yeniden inşa süreci tarif ediyoruz. İddiamızın ve çağrımızın karşılıksız kalmayacağını da biliyoruz. Halkevlerinin yeni dönemini birlikte kurmak için her Halkevcinin, Halkevi dostunun görüşü, katkısı bizler için önemli.

Soruyu bir başka boyutuyla da şöyle yanıtlayabiliriz. Nasıl ki vaktiyle evini korumak isteyen yoksul mahalleli ile kent alanında çalışma yapan akademisyenleri aynı barikat arkasına çağırdıysak, önümüzdeki dönemde de işçi sınıfının farklı katmanlarını, bütün ilerici toplumsal kesimlerle mücadele barikatının arkasında bir araya gelmeye çağırıyoruz. “Yaşamak İstiyoruz” sloganıyla başlattığımız kampanyanın çağrısı da bu. Pandemi koşullarında hiçbir güvencesi olmadan işsiz kalarak açlığa mahkûm edilen işçilerden ölümüne çalıştırılanlara, eğitimdeki çöküntünün altında bırakılan öğrenci, veli ve eğitim emekçilerinden iktidarın toplum sağlığını hiçe sayan politikalarına kurban edilen sağlık emekçilerine kadar toplumun geniş kesimlerinin “Güvenceli çalışma ve insanca bir yaşam”’ talebini örgütlemek için bu kampanyayı başlattık. Talepleri açığa çıkarıp yükseltecek, bu sorunların sahiplerini mücadelenin öznesi kılacak mücadele örgütleri kuracak, baskı politikalarına gerekçe yapılan ve toplumsal muhalefetin pek çok araç ve yöntemini etkisizleştiren pandemi koşullarında etkili olabilecek mücadele yöntemlerini ve araçlarını geliştirmeye çalışacağız. Bunun için de herkesin fikrine, katkısına, enerjisine, yaratıcılığına ihtiyacımız var.

Mücadele çizgimiz sonuç alıcı, gerçekçi ve güven veren bir çizgi olduğu sürece insanlığın geleceği adına felaketten başka hiçbir şey vaat etmeyen neoliberal kapitalizme ve faşizme karşı en geniş kitleleri seferber edebileceğimize inanıyoruz.

Sendika.Org'a Patreon'dan destek ol